Faruk Nafiz Çamlıbel (1898-1973)

Faruk Nafiz Çamlıbel (1898-1973)

Faruk Nafiz Çamlıbel, 1898 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. Bir süre tıp öğrenimi gördükten sonra okuldan mezun olmadan ayrıldı ve gazeteciliğe başladı. 1917-1918 yıllarında Ati Gazetesi’nin yazı işlerinde çalıştı.1922’de Ati gazetesinin temsilcisi olarak Ankara’ya gitti.

 1922 yılında Kayseri Lisesi’ne edebiyat öğretmeni olarak atandı. Kayseri’ye yolculuğunu, Han Duvarları adlı uzun şiirinde anlattı.

 1931 yılında Ankara Kız Lisesi’nde coğrafya öğretmenliği yapan Azize Hanım ile evlendi. Bu evlilikten İsmet ve Yeliz adında iki çocuğu dünyaya geldi.

1946 yılında siyasete atıldı. 27 Mayıs 1960 yılına kadar Demokrat Parti İstanbul milletvekili olarak TBMM’de görev yaptı. 27 Mayıs 1960 ihtilalının ardından tüm milletvekilleri ile birlikte kısa bir süre Yassıada'da, daha sonra da Celâl Bayar ve diğer DP milletvekilleri ile birlikte Kayseri Kapalı Cezaevi'nde tutuklu kaldı. 16 ay sonra aklanarak serbest kaldı.

Türk şiirinde Hecenin 5 Şairi diye bilinen şairlerden biridir. Yenilikçi edebiyatımızın geçiş döneminde dili, tekniği ve romantik İstanbullu kişiliğiyle de olsa, Anadolu gerçeğine açıldı. Türkçenin gelişmesine büyük katkı sağladı.

 Milli edebiyat akımına verdiği güçle kendisinden sonra gelen kuşaktaki birçok şairi etkiledi. Yahya Kemal Beyatlı ve Ahmet Haşim şiirlerinin yanında üçüncü bir kümenin oluşmasına neden oldu.

 Fıkra, manzum oyun, roman türünde eserleri de var. 8 Kasım 1973 tarihinde Akdeniz’de seyreden Samsun gemisinde yaşamını yitirdi.

Artık Bu Solan Bahçede:

 Çamlıbel, yaş olarak Alâeddin Yavaşça’dan büyük olsa da iyi dostlukları vardı. Çamlıbel bir gün Yavaşça’nın muayenehanesine gider ve eşinin rahatsız olduğunu onun için o zamanların çok meşhur ve yanına varmayı bırakın, randevu almak için bile ter dökülen bir genel cerrah hocadan randevu almak için yardım istedi. Alâeddin Bey, hocadan randevu aldı. Hoca, Çamlıbel’in eşi Azize Hanım’ı muayene etti ve sonra Alâeddin Bey’i yanına çağırdı:

 “Alâeddin kardeşim, durum fena. Göğüsten başlamış tüm koltuk altını sarmış kanser. Mutlaka vücudun başka yerlerinde de metastaz yapmıştır. Bu hastayı hiçbir şekilde ameliyat etmek istemem. Hekim olarak yapacağımız ilaçlar verip ömrünün son demlerini mümkün olduğunca ağrısız geçirmesini sağlamaktan ibarettir.”

 

Bu haber Alâeddin Bey’i yıkmıştı, adeta şok olmuştu. Nasıl söyleyecekti bunu Faruk Nafiz Bey’e. Eşinin üzerine titreyen, ona delice sevdalı bir adamdı Çamlıbel. Nasıl derim, nasıl söylerim? Diye düşündü. Üzüntüsünü içine atarak o dev şairin koluna girip:

 “Gel biraz yürüyelim üstat” dedi. Hocanın kendine anlattıklarını yavaş yavaş anlattı. Faruk Nafiz Bey, hiçbir şey söylemeden gitti. Aradan geçen biraz zamandan sonra Azize Hanım hayata gözlerini yumdu. O dev şair için esas yıkım olmuştu.

 

Eşinin vefatından sonra Faruk Nafiz Çamlıbel haftalar sonra Alâeddin Bey’in yanına geldi. Omuzları çökmüş, gözleri kan çanağı olmuştu. Cebinden katlanmış bir kâğıt çıkardı ve Alâeddin Bey’e uzattı:

 “Bunu yazdım. Bestelersen sevinirim” dedi ve başka bir şey söylemeden çıktı gitti.

 

Artık bu solan bahçede bülbüllere yer yok

Bir yer ki seven sevilenlerden eser yok

Bezmin de kadeh kırdığımız sevgililer yok

Bir yer ki seven sevilenlerden eser yok

Üstat, şairin duygularını içinde duyarak güfteyi notalarla nakşetmeye başladı ve güfteyi 13.09.1966 tarihinde Hicaz makamında besteledi.

Yolcu ile Arabacı:

Şiirlerinde güfteye önem vermedi fakat besteciler güfte haline getirdiler. Suat Sayın’ın Uşşak, Erol Sayan’ın Buselik makamında bestelediği Yolcu ile Arabacı şarkısı gibi:

 

Gurbet ademden kara, hasret ölümden acı.

Ne zaman tükenecek bu yollar, arabacı?

Henüz bana "Yolunun sonu budur!" denmedi,

Ben ömrümü harcadım, bu yollar tükenmedi.

Atları hızlı sür ki köye pek geç varmasın,

Nişanlımın gözleri yollarda kararmasın.

Düştüğüm yollar gibi sonsuzdur benim tasam,

Bekliyenim olsa da razıyım kavuşmasam...

Bir kere görse gözüm köyün aydınlığını

Kül bağlar içerimde bu kızıl kor yığını.

Senin de yolun biter, diner gözünde yaşlar,

Benim uğursuz yolum bittiği yerden başlar!

 

Ah eden kimdir bu saat kuytuda:

 

“Ah eden kimdir bu saat kuytuda” şiiri yedi ayrı besteci tarafından, yedi ayrı makamda notaya alındı.

Selahattin İçli-Hüseyni, Cevdet Çağla-Kürdîlihicazkâr, Hüseyin Mayadağ,-Şedaraban, Akın Özkan-Hicazkar, Ahmet Uzel -Hicaz , Volkan Özselçuk-Hüzzam ve Okyay Yiğitbaş-Rast  makamında bestelediler.

 

Bestelenmiş şiirlerinden bir kısmı:

 

Ümit Mutlu                           Bendedir gülleri açmaz bahçeler                  Muhayyer

Anonim                                   Keklik dağlarda şağılar                                  Hüseyni

Akın Özkan                            Sakın bir söz söyleme yüzüme bakma sakın                Nihavent

Ali İçinger (Bülbüli Ali)          Bülbül yetişir ağladığın bir gül için mi       Hicaz

Amir Ateş                              Bağından her güzel bir gül seçerdi                              Kürdîlihicazkâr

Arif Sami Toker                    Gam çekme güzel n'olsa baharın sonu yazdır            Acem Aşiran

İsmet Nedim                         Han Duvarları                                                    Hüseyni

İsmet Nedim                         Bir zaman başından aşkındı derdi                                Muhayyerkürdî

Mehmet Yürü (Nasib'in)       Artık ne siyah gözlerinin gölgesi kaldı        Uşşak

Mustafa Sunar                      Farkı yok bir Cennet-abad'ın bugün             Sultani Yegah

Münir Nurettin Selçuk          Gittin de bıraktın beni aylarca kederde       Hicaz

Münir Nurettin Selçuk          Bahçemde açılmaz seni görmezse çiçekler  Nihavent

Hazırlayan ; Suat Yener