İsmail Hakkı Bey

İsmail Hakkı Bey

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İdare-i Hususîye memurlarından hanende Reşit Efendi 'nin oğlu olan İsmail Hakkı Bey,  1865 yılında İstanbul'un Balat semtindeki Mollaaşkı mahallesinde doğdu.

 

İlk okulu okuduktan sonra bir örücü İbrahim Ağa 'nın yanında çırak olarak çalışırken, iş yerinin yakınında bulunan camiden ezan okumaya başlayınca sesinin güzelliği fark edenler arasında dereceli Hünkar Müezzini, İsmail 'in Mızıka-ı Hümayun 'a alınmasına aracı olur.

 

 

 

Mızıka-ı Hümayun 'da  Suyolcu Latif Ağa 'dan musiki öğrendi ve fasıl geçti. Bir yandan da Zati Arca Bey 'den Batı Müziği eğitimi aldı.

 

Kısa sürede "Ser-sazende" oldu. Daha sonra musiki bilgisini çalışarak doruk noktasına çıkararak "Kolağası" rütbesi ile müezzin başı oldu. 

 

Eğitimi daha da ilerleterek kaymakamlığa kadar yükseldi.

 

 

 

Çeşitli müzik grupları kurduğu, çok sayıda talebe yetiştirdiği için "Muallim" sıfatı ile anıldı

 

 

 

Beyazıt 'ın arka taraflarındaki Koksa 'da bulunan Şeyh Şamil Efendi Konağı'nda faaliyet gösteren "Musiki-i Osmani Mektebi" ni İsmail Hakkı Bey kurdu. Bu okulunda kadın-erkek ayırımı yapmadan ders verildi ve öğrenciler halka açık konserlere hazırlanırdı.

 

Muallim İsmail Hakkı Bey'in kurduğu ‘‘Osmanlı Musiki Mektebi'' nin 12 Aralık 1919 günü Beyazıt 'ta bir konser verdi. 

 

Konserde kadınlarla erkeklerin beraberce sahneye çıkması zamanın Şeyhülislamı Haydari zade İbrahim Efendi 'yi kızdırmış ve Şeyhülislam'ın ‘‘din elden gidiyor'' diye feryada başlaması üzerine İçişleri Bakanlığı konserin tekrarını ve konunun gazetelerde haber olmasını yasakladı.

 

Şeyhülislam Haydari zade İbrahim Efendi 'nin bu faaliyeti yarım kalmamış ve işi resmiyete döküp o zamanki İçişleri Bakanlığı 'nın desteğini almıştı. Dâhiliye Nezareti 'ne (İçişleri Bakanlığı) yazdığı yazıda o zamanın bayan hanende ve sazendeleri olan, kemani Kevser, hanende Zehra,  tamburi Şerife ve udi İrfan hanımları erkeklerle meşk ederek İslami ahlaka aykırı davrandıkları diye yaygara yaparak şikayet etti. Dâhiliye Nezareti, Şeyhülislam 'ın şikâyetini hemen yerine getirdi ve 24 Aralık günü konserlerin yapılmasını, gazetelerde haber olmasını yasak etti.

 

 

 

Bu yıllar Atatürk 'ün ülkede Kurtuluş Savaşı verdiği yıllardı.

 

9 Aralık 1926 yılında önceleri Darülelhan adı altında açılan, sonra İstanbul Belediye Konservatuarı adını alan öğretim kurumunda  "Tertip ve Tasnif Heyeti" üyeliği Ahmet Irsoy ve Rauf Yekta Bey 'le birlikte yürüttü. Bu görevde iken öldü yerine Ali Rifat Çağatay getirildi.

 

 

 

 

 

"Fasıl Şefliği" yaptı. Çok güçlü nota bilgisi olduğu için ayrıca "Solfej Muallimliği" görevini de üstlenmişti. 

 

Soyadı Kanunundan sonra "Aksoy" adını aldı. Tek evlilik yaptı ve en büyük oğlu Ahmet Saim Aksoy sporculuk yaptı, diğerleri Ziver, Ahmet, Zeki ve Sait Aksoy hanendelik, sazendelik ve bestekârlık yaptılar.

 

 

 

30 Aralık 1927 tarihinde Darülhan 'daki görevinden Bebek 'teki evine giderken tramvayda kalp krizi geçirerek yaşamını noktaladı. Eğrikapı 'daki aile mezarlığına gömüldü.

 

61 yaşında yaşamını yitiren İsmail Hakkı Bey, "Mahur-Han" makamının mucididir. 6 operet, 15 peşrev, 21 saz semaisi, 5 Kâr, 1 Kâr-ı Nâtık,  1 Methal, 10 Dinî Eser, 8 oyun havası, 17 Zeybek, 2 longa, 30 Beste, 26 Ağır Semai ve Aksak semai, 3 sengin semai, 36 yürük semai, 320 şarkı musiki

 

 

 

repertuarına hediye etti. Türk Musikisi’nin dışına çıkarak Yahudilerin vermiş olduğu İbranîce güfteler üzerine, Sinagog ve Havra'larda okunması

 

için dinî eserler bestelemiştir. Bütün eserleri TRT Müzik Dairesi arşivinde bulunmaktadır ve notaları kendi el yazısı ile yazılmıştır.

 

Nazarî olarak ise; Solfej veya Nota Dersleri (1919), Usûlat, Solfej, Makamat ve ilaveli Nota Dersleri, Mahzen-i Esrar-ı Musiki yahut Teganniyat-ı Osmanî  (1897)

 

eserleri ile gelecek kuşakların musiki bilgilerini gelişmesinde önemli ışık olmuştur.

 

 

 

İsmail Hakkı Bey fasıllarda makam sayısını sınırlı tutmamış Şehnaz ve Bûselik makamlarından başlayarak sırası ile Hisar, Nişaburek, Mahűr, Yegâh, Acem Kürdî, Ferahfeza,  Neveser, Evcârâ, Tarz-ı Nevin gibi makamları fasıllarda geçerek dinleyicilere tanıtırdı. Az kullanılan Muhayyer Sünbüle, Pençgâh,  Kürdî, Gerdaniye, Rahatülervah, Zâvil, Nikriz, Acem gibi makamlardan da örnekler vererek makam zenginliği yaptı ve unutulmaya yüz tutmuş olan makamları tekrar gündeme getirdi. Şehzadebaşı 'ında Yeni Ferah Tiyatrosu 'daki "İstanbul Opereti" nin orkestrasını bizzat kendisi yönetmiştir.

 

 

 

Yine o dönemlerde "İncesaz" takımlarında çalan ve söyleyenlerin sayısı pek fazla olmazdı. Bu alışkanlığın da dışına çıkarak otuz-kırk kişilik saz ve ses topluluğu ile konser vermenin ilk örneğini de İsmail Hakkı Bey verdi.  Sanatkârlar aynı tip elbise giyer, ses sanatkârları ayakta durur, dinleyiciler üzerinde iyi bir etki bırakırdı.

 

 

 

Program düzenleme ile ilgili kuralları bir yönetmeliğe bağladı. Ancak , bu tür konserlerde şimdiki gibi bir yöntem uygulanmaz, ses ve saz sanatkârlarını yarım daire şeklinde dizer, heyetin tam ortasına elinde def'i olduğu halde kendisi oturur, toplu programlardaki geleneksel icra şeklini uygular ve her iki tarafı kontrol altında tutardı.

 

 

 

Münir Mazhar Kamsoy'un verdiği bilgilere göre, Ziya Bey Darülelhan'da bugünkü gibi fasıl yönettiği halde, İsmail Hakkı Bey'in bu şekilde fasıl yönetmesine izin verilmişti. 

 

 

 

İsmail Hakkı Bey, "Türk Musikisinde Son Osmanlılar" ın eğitimi itibariyle "Saray" kökenli bir üyesidir. Osmanlı döneminde yetişmiş Meşrutiyet dönemini yaşamış çok az bir sürede olsa Cumhuriyet döneminde de musikiye hizmet vermiştir.

 

 

 

 

 

Hazırlayan: Suat YENER

 

 

 

Kaynaklar:

 

 

 

Büyük Türk Musikisi Ansiklopedisi…….Yılmaz Öztuna

 

Türk Mûsikîsi Tarihi…...Dr. Nazmi ÖZALP 

 

www.turkmusikisi.com…….Tahir AYDOĞDU

 

Hürriyet gazetesi 4. Ocak. 2004…….Murat BARDAKÇI

 

 Kürdi çeşnisi biraz gösterildikten sonra Dügahta karar verilir.