Malatyalı Fahri Kayahan

Malatyalı Fahri Kayahan

 

 

Fahri Kayahan resmi kayıtlarda 1917 Malatya doğumlu görünüyorsa da, doğum tarihinde 4-5 yıl

gibi bir gecikmenin olduğu anlaşılmaktadır. Ailenin tek çocuğudur. Baba tarafından "Gaffar Ağa"

sülalesine mensuptur.

Fahri, babasının manifaturacı dükkânında çalışırdı. 17 yaşında tesadüf tanıştığı Malatya'nın ileri

gelen ailelerinden Hamikoğlu Hacı Ağa'nın büyük kızı Fahriye evlendi. Süeda adında kızları oldu.

1935 yılında Fahri, karısını ve kızını alarak, kayınpederi Hamikoğlu Hacı Ağa'nın Kozkökü camii

civarındaki konağına yerleşti. Hacı Ağa zaman zaman keman çalmakta, damadı Fahri ile meşk

ederdi. Bir gün eşi Fahriye ile münakaşa ederken Amerikan yapım ı silahtan çıkan kaza kurşunu ile

eşini kayıp etti. Kayınpeder Hamikoğlu Hacı Ağa davacı olmadı, kızının kendisini vurduğunu beyan

etti.. Yalnız, "bizimkiler bu oğlanı vururlar, Malatya'yı terk etsinler!" der

 

Fahri İstanbul'a gitti. İstanbul'a geldiği ilk yıl, Borsa Kıraathanesinde Selahattin Pınar ve Artaki

Candan ile birlikte çalıp söylemektedir. İstanbul'a geliş o geliştir ki, bir daha Malatya'ya geri dönmedi.

Aynı yıl "Belvü Bahçesi"nde de sahneye çıktı.

Önceleri bağlama çalmakta iken, sonradan "Karaköylü Reşat Dayı"dan tambur dersleri aldı.

 

1942-1943 yıllarında Müzeyyen Senar ile "Kerem ile Aslı" filminde rol aldı. Filmin tüm müziğini

kendisi yaptı. "Saz ve Caz”da da Suzan Yakar'la oynadı. "Karadır kaşların"ı 1946 yıllarında,

Vezneciler'de otururken besteledi.

22 Nisan 1969 günü Haseki Hastanesinde hayata gözlerini kapatmıştır.

Sarı kurdelem sarı

Sene 1937. Atatürk Dolmabahçe Sarayı'nın denize bakan balkonunda sabah kahvesini içiyor. Hava

ılık, deniz buruşuksuz. Bu bahar sabahında boşluktaymış gibi hafif ve ferah hissediyor insan kendini.

Yağız bir kayıkçı, kürekleri aheste aheste çekerek sarayın önünden geliyor. Bu bahar havası, içindeki

aşk ve hasret hislerini kımıldatmış. Yanık yanık, hazin hazin bir şarkı okuyor;

Sarı kurdelem sarı

Dağlara saldım yari

Dağlar kurbanın olam

Tez gönder nazlı yari

Yandım hey vallah yandım esmerim

Ben esmeri badem ile fıstık ile beslerim

Ve Atatürk bu melankolik melodinin tesirinden dakikalarca kurtulamıyor. O gece Safiye Ayla'ya;

"Bu sabah" diyor,"balkonda kahve içerken bir sandalcının 'Sarı kurdelem' diye tutturduğu şarkıyı

dinledim, melodi çok hoşuma gitti."

Ve bu şarkıyı o gece üç defa tekrar ettikten sonra Selahaddin Pınar'a soruyor;

- Bu şarkının bestekârı kimdir?

- Fahri adında bir genç paşam.

- O halde bestekârından da dinleyelim bu şarkıyı.

" Fahri Kayahan Atatürk'ün huzuruna giriyor, ellerine sarılıp öpüyor. Kendisine saz heyeti arasında

yer gösteriliyor. Nubar Tekyay, Şükrü Tunar Necati Tokyay, Selahaddin Pınar, Safiye Ayla oradadır.

Masanın üzeri fındık, fıstık, badem doludur.

"Haydi" diyor Atatürk, "İşte fıstık, işte badem. Başla bakalım."

Kayahan, şarkısı: "Ben esmeri badem ile fıstık ile beslerim" diye bitirince Ata mırıldanıyor.

"Ben olsam kaymakla beslerim"

 

Malatyalı Fahri, "Sarı kordele'nin bir hikâyesinden bahsederler."

 "Evet. Hazin bir aşk macerasıdır bu. Merhum eşimle mektep sıralarında sevişmiştik. Sarı kordele

takardı saçlarına. Hazin ve uzun bir macera."  devamını getirmezdi.

 

 

Sanatkârımız aynı zamanda Yeşilaycıdır da. Bunu Yeşilay dergisinin Haziran 1947 tarihli,

174. sayısında "Bütün içkilere harp ilan ettim" diyerek açıklıyor. Şu dörtlük de Fahri Kayahan'a aittir:

 

Öyle bir merdim ki sanki yaydanım

Akan sular gibi kaynıyor kanım

İçkinin en büyük düşmanıyım ben

Sazımla sözümle Yeşilay'danım.

 

 

Hazırlayan:  Suat Yener

 

Kaynak:

 

Sadun Yaver …….Kültür bakanlığı Yayınları

Adnan IŞIK…………….www.malatyahaber.com/haberler

 

 

Yayın Tarihi: 30.07.2007

Her hakkı www.musikiklavuzu.com sitesine aittir. İzin alınmadan yayınlanamaz.

Link verilerek ve kaynak belirterek izinsiz yayınlanabilinir.