Medeni Aziz Efendi (1842-1895)

Medeni Aziz Efendi (1842-1895)

Medenî Aziz Efendi, 23 03 1842 yılında o yıllarda Türkiye’nin vilayeti olan Medine'de doğdu. Bu nedenle önce “Medineli” sonra da "Medeni" sıfatı ile anılmıştır.   Dokuz yaşında babası ile İstanbul'a gelerek Fatma Sultan Sarayı baş ağası Anber Ağa'ya misafir oldular. Aziz Efendi çok küçük yaşında "hıfza" başladığı için güzel bir sesle Kur'an okurken Anber Ağa onun sesini okuyuşunu beğenmiş. 

Nazım Özalp’a göre, Anber Ağa, sesini beğenince sarayda alıkoymak istemişse de babası razı olmamıştı. Medine'ye dönmek ve oğlunu da götürmek için hazırlanırken çocuğu gizleyerek kendisine vermediler. Bunun üzerine büyük bir üzüntü içinde yalnız olarak dönmek zorunda kalan Abdullah Efendi, İstanbul'dan hareketinden kısa bir süre sonra ölmüştü. Yılamaz Öztuna ise; 1854 yılında babası ile birlikte Medine’den Şam’a gitmişler ve 1856 yılında babası Şam’da ölünce Amber Ağa evlat edinmişti. İyi yetişmesi için büyük emek harcadı. Bu arada hıfza çalıştığı ileri sürülürse de hıfzını Medine'de tamamladığı söylenir.

 

İlk musiki derslerini Kuruçeşme'deki Muhsin-zâde Abdullah Bey'in yalısında Kadıasker Mustafa İzzet Efendi'den ders alarak başladı. Musiki sanatında biraz ilerledikten sonra, 1863 yılında Fatma Sultan'ın eşi Nuri Paşa'nın konağına imam tayin olundu. "Aradan yıllar geçmişti; bir Ramazan günü Abdülaziz camiye gelmişti. Hünkâr mahfili altında (Mukabele) okuyan genç bir hafızın sesi ve okuyuş tavrı dikkatini çekti. Ertesi hafta yine aynı camiye gelen padişah, Medenî Aziz’i ikinci imamlıkla saraya aldırttı. Sarayda bulunduğu yıllarda, 1864’den itibaren Lâtif Ağa'nın öğrencisi oldu.

 

1863'de evlendi ve Ortaköy'e yerleşti. Bu arada II. Mahmut’un kızları Saniye ve Feride Sultanların yalılarındaki cariyelere musiki dersleri verdi. Sultan Aziz'in tahttan indirilmesinden sonra, kendi isteği ile saraydan ayrıldı.  Şeyhülislam Hayri Efendi'nin aracılığı ile "İlmiye" mesleğine geçti. Bu işinde uzun süre kalamadı;  1890'da Selânik Mevleviyeti, ölümünden altı ay önce(1894) ise Edirne Mevleviyeti olarak kaldı.

 

Aziz Efendi'nin bir de eğitimcilik yönü vardır. Çeşitli okullarda çalışmış, hayli öğrenci yetiştirmiştir. 1881 yılında Suphi Paşa'nın zamanında "Neharî Kız Sanayi Mektebi" müdürlüğüne getirildi. 1883'de aynı okulun "Leylî" bölümünü de yönetti. Münif Paşa 1887 yılında "Kız Rüştiye Mektepleri"nin genel müfettişi oldu. Kanuni Âmâ Nazım Bey, Âmâ Ali Bey, Leylâ Hanım başlıca öğrencileridir.

1870 yılında Hıdiv İsmail Paşa’nın konuğu olarak Kahire’ye gitti. 1876 yılında Ortaköy’deki evi yandı. Beşiktaş’a taşındı. 1881 yılında Kız Sanayi Mektebi’ne müdür oldu.1883 yılında 14 yıldır taktığı fesi çıkartıp tekrar sarık giydi.

1887 yılında Edirne’de mollalık mertebesine yükseltildi.1895 yılı sonbaharı ortalarında hastalanarak aralık ayında Bebek'teki evinde öldü. Eyüb Çürüklük Mezarlığı'na defnedildi. (Dr. Nazmi Özalp , Büyük Türk Musikisi Ansiklopedisi,Cilt:1, S:256)

 

Aziz Efendi, musikimizin dinî ve lâdinî kısımlarında muhtelif makam ve şekillerde, pek çok sözlü eserler vücuda getirmiştir. Kendisine asıl şöhretini temin eden şüphesiz bu alandaki çalışmalarıdır. Bu çalışmalardan Hicaz makamında ve Türk Aksağı usulünde eseri çok önemli bir çalışma şaheseridir:

 

Ey çerh-i sitemger dil-i nalana dokunma

Hicr âlemidir ettiğim efgane dokunma

Ey tiğ-i elem yâreledin cismimi, bari

Cânanıma nezreylediğim câna dokunma

“Ey sevgili, açıl, bahar mevsiminin zevkini yaşa.

Ben bağların, bahçelerin bülbülüyüm, sen ise gülüsün.

Gamlı bülbülün gönül sesine kulak ver.

Ben, bağların, bahçelerin bülbülüyüm, sen ise gülüsün.” 

Güfteli şarkı, onun en çok sevilen ve dinlenen eserlerindendir. Hele onun seslerle işlenmiş küçük bir minyatür tablo kadar zarif, “Kerem eyle mestane kıl bir nigâh” Hüzzam şarkısı ne kadar renkli ve güzeldir:

 

Kerem eyle mestane kıl bir nigâh

Şarab iç süzülsün o çeşm-i siyah

Bu bezm-i safadır gel ey rûy-i mah

Şarab iç süzülsün o çeşm-i siyah

” Kendinden geçmişçesine büyüklük, asalet göster

Şarap iç o siyah gözlerin süzülsün

Gel meclise safalar getir ay yüzlü”

Medenî Aziz Efendi'nin bestelediği birçok eserin güftesi onun kendi duygu ve heyecanlarının birer ifadesi olduğu gibi, başkalarının nazmettiği şiirlerin de mana ve mahiyet özelliklerini kendi kalbine nakşettikten sonra, onlara aynı zamanda melodilerle ifade edilen bir renk, bir ifade verirdi. Hakikaten bestekârlığın en önemli şartlarından biri olan bu uygulamada bütün bestekârlarımızın aynı titizliği göstermesi içten arzulanan bir keyfiyettir.

 

İyi tambur ve lavta çalarmış, piyano da öğrenmiştir. Kız mekteplerinde piyano dersleri verirdi. Fakat onun en mükemmel icraatı sesi idi. Bildiği bütün eserleri, hususiyle kendi bestelerini hafif, tatlı, ölçülü sesi, ve kendine mahsus bir tavır ve edâ ile okurmuş.

Hazırlayan: Suat Yener

 

Lütfen kaynak göstererek kullanın. 

Sanat değeri taşıyan formlarda eserler bestelemiş eserleri

 Dün gece vaslınla kıldın neş'e-mend ey meh beni Bayâti Aksak _
 Ol meh beni hiç sormuyor Bûselik Düyek _
 Tâli'im bir dem bana yâr olmadı Evcârâ Devr-i Hindî _
 Ben ne ettim sana bilmem âh felek Hicaz Aksak _
 Çıkıp arz-ı cemâl eyle bahâre Hicaz Devr-i Hindî _
 Dilberân içre menendim yok ben ancak bahtiyar Hicaz Düyek _
 Ederken ol perî-peyker tekellüm Hicaz Aksak Semâî _
 El-aman ey nûr-i dîdem el-aman Hicaz Devr-i Hindî _
 Ey çerh-i sitemger dil-i nâlâna dokunma Hicaz Türk Aksağı Âşık Ömer
 Gözüm nûru canım benim Hicaz Aksak _
 Kaderin ahkâmı kolumu büktü Hicaz Sofyan _
 Kendine niçin emsâl ararsın Hicaz Türk Aksağı Yusuf İzzettin Paşa
 Sana ey yâr-i hal-âgâh Hicaz Aksak _
 Sen verd-i bahar-ı hüsn ü ânsın Hicaz Düyek _
 Sevdiğim ince beldir Hicaz Nim Sofyan _
 Yâr açtı tâze yâre sîne-i sad-pâreme Hicaz Ağır Düyek _
 Ey gül-i bağ-ı nezâket dil-nevâz Hicazkâr Devr-i Hindî _
 Vaz geçip nâz ü edâdan dâima Hicazkâr Türk Aksağı _
 Bahçede gördüm üç güzel Hüseynî Düyek _
 Değmesin bu yâreme ağyar eli Hüseynî Ağır Düyek _
 Civansın sevdiğim hem dil-rübâsın  Hüseynî Aşîran Aksak _
 Kerem eyle mestâne kıl bir nigâh Hüzzâm Aksak Semâî _
 Ümîdim kalmadı ol nev-civandan Hüzzâm Devr-i Hindî _
 Künc-i gamda bî-mecâlim ey perî şâd et beni Isfahan Evsat _
 Endâmı güzeldir gayet Kürdîli Hicazkâr Türk Aksağı _
 Ol kadar yalvarırım yâr rahmetmez Mâhûr Devr-i Hindî _
 Yakan her dem derûnum âh nâr-ı iştiyâkındır Mâhûr Bûselik Evfer _
 Gonca iken soldu gönül hey  Müstear Yürük Semâî _
 Kırdı geçirdi beni sadme-i dehr-i deni Nişâburek Sofyan _
 Sevdi gönül bir dilberi Rast Ağır Aksak _
 Bir nev-civân oldu peydâ Sûznâk Aksak _
 Dem-â-dem dîde giryân oldu sensiz Şevkefzâ Aksak _
 Fedâ olsun sana bu ten Şevkefzâ Düyek _
 Kirpiğinin uçları deldi dil-i bî-çâremi Şevkefzâ Aksak _
 Pâdişahım olsun efzûn ömr ü şân ü şevketin Şevkefzâ Ağır Düyek _
 Sûziş-i aşkın ile ey meh heman... Şevkefzâ Aksak _
 Hırâm-ı yâr çemende tarâb-dih-i candır Uşşâk Yürük Semâî _
 Görmüş değil mislin felek Zâvil Düyek

_