Cahit Sıtkı Tarancı (1910-1956)

Cahit Sıtkı Tarancı (1910-1956)

 

Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin en önemli şairlerinden birisi olan Cahit Sıtkı Tarancı, 4 Ekim 1910’da Diyarbakır’da dünyaya geldi. Babası, Diyarbakır'da ticaret ve ziraatla uğraşan köklü Pirinçcizadeler ailesinden Bekir Sıtkı Bey; annesi, babasının amcakızı Arife Hanım'dır. Ailesi, ona “Hüseyin Cahit” adını verdi. Akrabaları “Pirinççioğlu” soyadını aldığı halde Soyadı Kanunu çıktığı yıl pirinç ekiminden çok zarara uğrayan babası Bekir Sıtkı Bey, bu duruma kızarak “çiftçi” anlamına gelen “Tarancı” soyadını almıştır.

Diyarbakır'da başladığı ilk eğitimin ardından aile geleneğinden ötürü orta öğrenim için Kadıköy Fransız Saint Joseph Lisesi'ne gönderildi. Lise öğrenimi için 1931 yılında Galatasaray Lisesi'ne geçti. Fransızcayı çok iyi öğrendi. Şiir yazmaya lise yıllarında başladı. İlk şiirleri Galatasaray Lisesi’nin “Akademi” isimli dergisinde ve Servet-i Fünun dergisinde yayımlandı.

1931’de girdiği Mülkiye Mektebi'nden ikinci senesinin sonunda atılınca Yüksek Ticaret Okulu'na girdi ancak memuriyet sınavını kazanıp Sümerbank’ta çalışmaya başladıktan sonra bu okuldan da ayrılmak zorunda kaldı. “Ömrümde Sükût” adlı ilk şiir kitabı henüz Mülkiye Mektebi’nde iken yayımlandı.

Cumhuriyet gazetesi sahipleri Nadir Nadi ile Doğan Nadi'nin desteği ile Üniversite yüksek öğrenimini tamamlamak üzere Paris'e gitti. 1938-1940 yılları arasında Sciences Politiques'e devam etti. Paris'teyken Paris Radyosu'nda Türkçe yayınlar spikerliği yaptı; bir yandan da gazeteye öyküler göndermeye devam etti. Paris’teki öğrenciliği sırasında Oktay Rıfat ile tanıştı.

İkinci Dünya Savaşı sırasında Alman uçakları 1940 yılında Paris’i bombalamaya başlayınca öğrenimini tamamlayamadı; bisiklet ile kaçarak Lyon ve Cenevre yoluyla Türkiye'ye geri döndü.

 Haydi, Abbas vakit tamam: 

Askerliğini 1941-1943 yıllarında Ege'nin küçük kentlerinde yaptı. Ünlü “Haydi Abbas” şiiri, askerlik döneminin bir ürünüdür.

Cahit Sıtkı Tarancı askerliğini yedek subay olarak yapmak üzere birliğine gider. O yıllarda yedek subay sayısı az olduğundan her yedek subaya emir eri verilmektedir. Birliğine gittiğinde bölük yazıcısından künye defterini ister. Sırayla isimlere bakmaktadır bir isim dikkatini çeker:  “Abbas oğlu Abbas.” Abbas, sakat çolak eli yüzünden çürüğe ayrılmış biridir. Talim bitiminde askerin yanına gönderilmesini ister.

 Öğle saatlerinde kapı çalınır. Karşısında civan mert yiğit biri selam çakıp:

 Abbas oğlu Abbas emret komutan” der. Cahit Sıtkı:

”Nerelisin?” Abbas gür sesle:

“Memleket Mardin, kaza Midyat komutan.” Cahit Sıtkı Tarancı:

“Sen benim emir erim olur musun?” deyince Abbas’ın gözleri parlar:

 “Sen bilir komutan!”    

Askere eşyalarını toplamasını ister ve kendi evinin altındaki boş yere taşınır. Zamanla askerin zekiliği sıcakkanlılığından etkilenir. Abbas her sabah erkenden kalkar Cahit Sıtkı’ya kahvaltı hazırlar. Öğle yemeğini sormadan hazırlar. Tüm ihtiyaçlarını karşıdan bir istek gelmeden düşünüp yerine getirir. Erkenden kalkıp Cahit Sıtkı'nın kıyafetlerini ütüler hazırlar ve evin temizliğini yapar. Akşam olunca Cahit Sıtkı'nın sevdiği yemek ve mezeleri hazırlar.

Zamanla aralarında komutan asker ilişkisinden daha güçlü bir dostluk bağı oluşur. Bu saf ve temiz Anadolu çocuğundaki sadakat ve temiz yürekten etkilenmiştir Cahit Sıtkı, zaman zaman karşısına alıp dertleşir ve bu Anadolu çocuğunun ruhunda gizli şeyleri keşfeder. Akşamları rakı sofrası kurup en güzel kızartma ve mezeleri hazırlar Abbas. Aralarındaki duygu bağları güçlenir. Böyle bir keyif akşamında alkollü Tarancı sorar:

“Sen İstanbul'u bilir misin Abbas?” Abbas:

“Bilir komutanım.” Tarancı:

“Orda bir Beşiktaş var bilir misin?” Abbas:

“Bilir komutan! Ben orda acemi birlikteydim. .” Tarancı

“Orda benim bir sevgilim var. Sen bana kaçırıp onu getirir misin?” Abbas:

“Elbette komutan!”      

Sabah olur Cahit Sıtkı Tarancı bakar ki Abbas yeni asker kıyafetleri giymiş tıraş olmuş hazırlanmış. Tarancı sorar:

“Hayırdır Abbas neden böyle hazırlık yaptın?”               Abbas:

“Ben İstanbul’a gidecek komutan!” Tarancı:

Ne yapacaksın sen İstanbul’da?”Abbas:

Sen söyledi bana. Ben gidecek sana sevgiliyi getirecek!”

Gözlerindeki hüznü ve gözyaşlarını gizlemek istercesine arkasını dönüp kapıyı çarpar ve çıkıp gider Cahit Sıtkı. Fakat bu mert askerin, yüreği sevgi dolu Anadolu çocuğunun samimiyeti ve sıcaklığından duygulanır. 

Akşam olur. Ağaç altında rakı sofrası kurdurur ve Abbas karşısına oturtur. Birlikte yer içerler ve Cahit Sıtkı o meşhur şiirini kâğıda döker:

Haydi Abbas, vakit tamam;

Akşam diyordun işte oldu akşam.

Kur bakalım çilingir soframızı;

Dinsin artık bu kalp ağrısı.

Şu ağacın gölgesinde olsun;

Tam kenarında havuzun.

Aya haber sal çıksın bu gece;

Görünsün şöyle gönlümce.

Bas kırbacı sihirli seccadeye,

Göster hükmettiğini mesafeye

Ve zamana.

Katıp tozu dumanı, var git,

Böyle ferman etti Cahit,

Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş'tan;

Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan

Bu duygusal hikâye Onur Akdoğu’nun notalarında Hicaz şarkıya dönüşür.

 

Yaş otuz beş!

 

“Otuz Beş Yaş” şiiri ile 1946'da CHP Şiir Ödülü'nde birincilik aldı ve yurt çapında tanınan bir şair oldu. Yaş otozbeş’ gelince Tarancı’ın şiiri gelir aklımıza.

Bu şiiri Amir Ateş Rast Makamında besteledi.

 

Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder.

Dante gibi ortasındayız ömrün.

Delikanlı çağımızdaki cevher,

Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,

Gözünün yaşına bakmadan gider.

Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?

Benim mi Allahım bu çizgili yüz?

Ya gözler altındaki mor halkalar?

Neden böyle düşman görünürsünüz,

Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?

Zamanla nasıl değişiyor insan!

Hangi resmime baksam ben değilim.

Nerde o günler, o şevk, o heyecan?

Bu güler yüzlü adam ben değilim;

Yalandır kaygısız olduğum yalan.

 

Çalışma Bakanlığı'ndaki görevi sırasında tanıştığı Cavidan Tınaz ile 4 Temmuz 1951’de evlendi. Evlendikten sonra yazdığı şiirlerini “Düşten Güzel” adlı kitapta topladı.

1953 yılında geçirdiği bir krizden sonra felç oldu. Yatağa bağlı ve yarı bilinçli durumda olan şair; İstanbul ve Ankara’da çeşitli hastanelerde tedavi gördü; bir yıl kadar Diyarbakır’daki baba-evinde bakıldı.

1956 yılında tedavi ettirilmek üzere devlet tarafından Avrupa'ya götürüldü; zatülcenp hastalığına yakalanarak 12 Ekim 1956’da Viyana'da vefat etti. Cenazesi Ankara’da Cebeci Asri Mezarlığı’na defnedildi. (tr.wikipedia.org/wiki/Cahit_Sıtkı_Tarancı, Suat Yener, Şarkıların gözyaşları S: 293) 

Hazırlayan: Suat Yener

Lütfen kaynak göstererek kullanın.

Cahit Sıtkı Tarancı'nın Bestelenmiş Şiirleri:

Ahmet Hatipoğlu  Dünyâ gözüyle görsek murada ermek nedir Kürdîlihicazkâr Sofyan
Amir Ateş  Yaş otuzbeş yolun yarısı eder Rast Sofyan
Alâeddin Yavaşça  Gitti gelmez bahar yeli şarkılar yarıda kaldı Hicaz Düyek
Alâeddin Yavaşça  Bu tatsız akşam saatinde Segâh Düyek
Fethi Karamahmudoğlu  Yaş otuzbeş yolun yarısı eder Hicaz Sofyan
İsmâil Akçapınar  Bir güzel bilirim bir daha bilmem Hicaz Aksak
İsmâil Akçapınar  Zulmü pek çok insafı az hayata karşı aşkımız  Hicaz Düyek
Kaya Öztaş  Damlardaki kar saçaktaki buz kanı kaynayan suya dar geliyor Nihavent Aksak-Düyek
Kaya Öztaş  Gitti gelmez bahar yeli şarkılar yarıda kaldı Segâh Düyek
Münir Nûrettin Selçuk  Ne doğan güne hükmüm geçer ne hâlden anlayan bulunur Mahur Sofyan
Nâlân Aksoy  Buldum yıllardır kaybettiğim aynayı Hicaz (Zirgüle) Düyek
Necdet Varol  Bilmem ki hâtıralar ne istersiniz benden Hüzzâm Semâî
Suphi İdrisoğlu  Bilmem ki hatıralar ne istersiniz benden Acem Kürdî Düyek
Suphi İdrisoğlu  Gitti gelmez bahar yeli şarkılar yarıda kaldı Kürdîlihicazkâr Semâî
Turhan Toper  Gitti gelmez bahar yeli şarkılar yarıda kaldı Segâh Düyek
Ünal Türköz  Mâdem ki vakit akşam mâdem ne evim barkım Kürdîlihicazkâr Düyek