Hacı Arif Bey ( 1831-1885)

Hacı Arif Bey    ( 1831-1885)

Hacı Arif Bey Türk musikisinin en büyük bestecilerinden biridir. Klasik dönem bestecilerinin pek kullanmadıkları şarkı formuna yepyeni bir kimlik kazandırmış, bir şarkı bestecisi olarak yeni bir çığır açmıştır. Sekiz vuruşluk "Müsemmen" usulünün ardından Neo-Klasik Dönem’in başlangıcını yapmış ve "Şarkı" formuna geçmiştir. Bugüne kadar değerini yitirmeyen ve beğenilen makamlarımızdan "Kürdîlihicazkâr Makamı"nı bulmuştur.

 

Şarkıları teknik bakımdan kusursuzdur, makam ve geçki zenginliği, ritim çeşitliliği gösterir. Özellikle nebzemin adını verdiği, altı ya da sekiz mısralı değişmeli (usul değişikliği yaptığı) şarkıları bu zenginliğin ve çeşitliliğin en belirgin örnekleridir. Aynı makamı, aynı usulü kullandığı halde, çok değişik duygular uyandıran şarkıları vardır. Birbirine benzeyen şarkıları çok azdır. Hiçbir zaman tekdüzeliğe düşmez; hemen her şarkısına yeni bir renk, ince ayrım katmasını bilir, kullandığı makamın o zaman kadar işlenmemiş bir yönünü yakalar.

1831 yılında İstanbul'da Eyüp semtinde doğdu. Eyüp Şeri'ye Mahkemesi Başkâtibi Bekir Efendi'nin oğludur. 5 yaşında okula başladığı zaman kendisinden sadece 6 yaş büyük olan Zekai Dede ile tanıştı. Kendisiyle önce Zekai Dede ilgilendi ve onu besteci Eyyubi Mehmet Bey'e götürdü. Böylece ilk musiki zevkini, bilgisini Mehmet Bey'den almaya başladı. Küçük Arif okuduğu ilahilerle, meşkle ve makamları birbirinden ayırır durumda olması hocasını hayretler içinde bırakmıştı. Mehmet Bey Onu hocası Dede Efendi'yle tanıştırdı; musikiye karşı büyük yeteneği olduğunu Dede Efendi de görmüştü. 

Dede Efendi Bir süre ders verdikten sonra Muzika-yı Hümayun'un musiki bölümüne yazdırdı. Çok geçmeden sesinin güzelliğini haber alan Sultan Abdülmecit Han onu Muzika-yı Hümayun'a aldırdı. Kendisinden 8 yaş büyük olan Sultan Abdülmecit, Arif'i huzuruna çağırdı ve onu dinledi."Hayatımda böyle ses dinlemedim" diyen padişah, yüksek bir maaşla "Saray hanendeleri" arasına alınmasını ferman etti. Saray'daki musiki hocası besteci Haşim Bey'dir.

 

Muzika-i Humayun kurulduğu dönemde Abdülmecit Han, Arif Bey'e Saray'da büyük yakınlık gösterdi ve onu "kurena"lık (mabeyinci) rütbesine kadar yükseltti, o zaman mabeyinci olanlara "Bey"  sıfatı verildiği için, küçük Arif artık “Arif Bey” olmuştu.  Mabeyinci, padişahın devlet işleri ve hükümetle olan ilişkisini düzenlenmesinde hizmet verirdi. Sadece padişahtan emir alırdı. Sadrazam dâhil hiç kimse yanında mabeyinci olmadan padişahla görüşemezdi. Saray dışında mabeyinci çok itibarlı bir adamdır. Zira padişahla her gün yüz yüze gelen, mahremiyetine giren, yanında bulunan ve onunla konuşan kişidir. 

Sarayın Muzika-i Hümayun denilen bölümünde beş yüzden fazla kadın musiki eğitimi alıyordu. Kabiliyetli cariyelere musiki öğretilir, okurlar ve çalarlardı. Kızlardan oluşan ince ses ve bando takımı vardı. Saray dışından hocalar, müderrisler ve muallimler getirilirdi. Osmanlı hareminde yüz örtülmezdi. İstinasız tüm kadınların yüzü açıktı. Saçların büyük bir kısmı görünür, etekler yerlere kadar uzun ve şeffaftır. Hocalar yaşlı ve bilgili kişilerden seçilirdi. Zira bu durum musiki için geçerli değildi. Musiki hocaları ilmiyle seçilirdi.

Arif Bey, mabeyincilik ve saray hanendeliği yanında Muzika-i Hümayun’da musiki hocası olarak tayin edildi. 20 yaşında sesi güzel ve yakışıklı hocanın Harem’e girmesi cariyeler arasında heyecan yaratmıştı.

Muzika-i Hümayun’daki cariyelerin tamamı Kafkas asıllı ve bunlarda önemli bölümü Çerkes’tir. İstanbul ve çevresinde oturan Kafkas ve Çerkes aileler küçük yaşta kızlarını Saraya verirlerdi.  Bunlar Saray hizmetkârı olarak yetiştirilirdi. Daha sonra en az 7 yıl Saray hizmetinde bulunmaları mecburdur. 7 yıl sonra yüksek devlet görevlisi veya oğlu ile zengin çeyiz verilerek evlendirilirdi. Bunlara halk “saraylı hanım” derdi.

 

İşte böyle bir ortamda Arif Bey meşke başladı. Cariyeler çocukluktan yeni çıkmış ve musiki eğitimi alıyordu.  İçlerinde 15 yaşında Çerkes asıllı “Çeşm-i Dilber” adında kız da vardı. Çok güzel olması dolayısıyla padişaha eş olarak hazırlanıyordu. İşte ne olduysa bundan sonra oldu. Arif Bey, Çeşmi Dilber’e gönlünü kaptırdı ve Arif Bey’in gönül serüveni başlıyordu. Arif Bey, Çeşm-i Dilber’ in aşkıyla tutuştuğu günlerde Kürdîlihicazkâr adında yeni bir makam terkip etmişti. Bugün dahi en çok sevilen ve kullanılan makamlarımızdan olan Kürdîlihicazkâr’ın ilk eserinin sözleri Es’ad Efendi’ ye aittir:

Geçti zahm-ı tîr-i hicrin, tâ dil-i nâşâdıma, 

Merhamet ey gamze-i câdû, yetiş imdâdıma, 

Öyle bî-hûş eyledin âzâr ile kim tâbımı,

“Bir ok yarası gibi geçti, kederli gönlümü sana verdiğimden beri

Merhamet eyle güzel gamzeli, yetiş imdadıma

Öyle bir aldın ki aklımı, tükettin takadımı”

 

 

Çok kısa zamanda Hacı Arif Bey ile Çeşm-i Dilber arasında ilişki başladı. Çeşm-i Dilber’in yedi yıllık mecburi hizmeti başlamak üzereydi. Zira sarayın akıllı kadınları, padişaha cariyeyi evlendirerek bu skandala son verilmesini istediler. Padişah bu dedikodunun hemen kapanması için zengin çeyiz vererek âşıkları evlendirdi. Arif Bey’i ayda 60 altın maaş ve Taşlık’ta bir konak ihsan ederek saray hizmetinden çıkardı. Fakat Muzika-ı Hümayun’a ders vermesine izin çıktı.

Oysaki Çeşm-i Dilber, saraydaki cariyelere nispet olsun diye Arif Bey ile evlenme yolunu seçmişti ve eşini hiçbir gerçek bir aşkla sevmemişti. Günler geçtikçe hırçınlaştı. Arif Bey’in konağı, saraydaki ihtişamı yanında sönük kalıyordu.

Taşlık’taki konakta Arif Bey ile Çeşm-i Dilber yaşamaya başladılar ve iki çocukları oldu. Çeşm-i Dilber 9 ay sonra Cemil’i ve ertesi yıl Nebiye’yi doğurdu. Evlilik iki yıl sürdü ve Çeşmi Dilber iki bebeği bırakıp bir tüccar Ahmet Bey’e kaçmıştı. Terk edilişi içine sindirmemişti yinede onu seviyordu ve iki çocuğunun annesiydi.

Arif Bey, Çeşm-i Dilber’in kendine döneceğini umuyordu ve bu umutla Kürdîlihicazkâr makamımda şu beste ile haykırışta bulundu.

Niçin terk eyleyip gittin a zalim

Seni sevmek midir bilmem vebalim

Feda olsun sana bu can-ü mâlim

Yine görmezliğe yoksa mecâlim

Hayâlindir hayâl-i hasb-ı hâlim

Düşer mi şanına ey şeh-i hûbân

Şarkının sözlerinden anlaşılacağı gibi Çeşm-i Dilber’in dönmesini çok arzu ediyordu. Hatta canını ve malını uğruna feda edecek derecede seviyordu. Uzun zaman dönmesini bekledi fakat dönmemesini içine sindiremedi. Yine Sadi Bey’e başvurdu ve Kürdîlihicazkâr makamında bestelediği eserle sitemini gönderdi.

Düşer mi şanına ey şeh-i hûbân

Bırakmak âşıkın böyle perişan

Esirger mi efendi kuldan ihsan

Buyur kendi kulundur emr-ü ferman

“Yakıştı mı şanına fidan boylu güzel?

Benim gibi âşıkı böyle perişan bırakmak.

Efendi olan kulundan iyiliği esirger mi?

Kulundan ne emredersen et, ferman senin.”

Fakat bu yalvarışlar nafile idi. Çeşm-i Dilber Tamburi Cemil Bey’in ağabeyi Ahmet Bey’le evlendi ve geri dönmedi. Hacı Arif Bey çocuklarıyla yalnız kalmıştı. Çaresizdi ve fakat imkânsızı zorlayacaktı. Çeşm-i Dilber’i bir türlü unutamıyordu. Hala umudu vardı dönecek diye. Oysaki Çeşm-i Dilber ona ihanet etmişti. Yine de dönmesini diliyordu.

Mehmet Sadi Bey’in Çengelköy'deki konağında her Cuma gecesi yapılan musiki sohbet ve fasıllarında, dönemin ünlü bestekâr, hanende ve sazendeleri yer alırmış.

Hacı Arif Bey her Cuma günü konağa düzenli gider gece geç vakte kadar meşk ederler ve o gece konakta kalırmış. Hatta bazı geceler Hacı Arif Bey, Sadi Bey’i uykudan uyandırıp güfte yazdırırmış.

 

Yine böyle bir gecede Hacı arif Bey, Sadi Bey’i uyandırmış ve  Çeşmi Dilber’e olan aşkını anlatmaya başlamış. Çeşmi Dilber’in saçlarının, gözlerinin ve endamının güzelliklerini hayal kurarcasına heyecan ile anlatmış ve yinede onu sendiğini söylemiş. Fakat kendisini terk etmesini bir türlü içine sindiremediğini ve hatta geri döneceğine bir ihtimal dahi olsa inandığını söylemiş.

 

Sadi Bey’den onun için bir güfte yazmasını istemiş. Arkadaşının bu çaresizliğini içinde duyan Sadi Bey için güfteyi yazmak zor olmamış:

Bakmıyor çeşm-i siyah feryâde

Yetiş ey gamze yetiş imdâde

Gelmiyor hançer-i ebrû dâde

Yetiş ey gamze yetiş imdâde

Gel ne korkarsın ecel sîmâ-yı zerdimden benim

Kurtar Allah aşkına dünyayı derdimden benim

”O kara gözlü sevgili feryadıma bakmıyor.

Ey sevgilinin bakışı imdadıma yetiş.

O hançer kaşlar yardıma gelmiyor.

Ey sevgilinin bakışı imdadıma yetiş”. 

Hacı Arif Bey, bu güfteyi Nihavent makamında besteliyor.  Fakat Çeşmi Dilber, Arif Bey’in feryadına yetişmiyor. Birbirine benzeyen şarkıları çok azdır. Hiçbir zaman tekdüzeliğe düşmez; hemen her şarkısına yeni bir renk, nüans katmasını bilir, kullandığı makamın o zaman kadar işlenmemiş bir yönünü yakalar.

Abdülmecit Han yeni gelişmeleri çok sıkı bir şekilde takip eder ve hemen Devlet-i Aliyyede tatbik edilmesini isterdi. Abdülmecit’in bu durumundan faydalanan Arif Bey,  Sultan-ı Irak makamında bir beste yaparak gönderme yaptı.

Bana lutf-eyler iken sen

Neden meftunun oldum ben”

 

Bu beste padişahın hoşuna gitti ve Sultan Abdülmecit onu af etti ve tekrar mabeyinci yaptı. Harem-i Humayun’da kızlara müzik hocalığı yapmaya tayin etti.

 

Harem-i Humayun; sarayda, padişahın annesi, hanımları, çocukları, hizmetçi cariyelerin kaldığı kısımdı. Asıl adı Dârüsseâde’dir. Padişahın sarayından başka diğer saray ve konaklarda büyükçe, evlerde de küçük odalar halinde kadınlara mahsus harem denen bir kısım vardı. Haremin kelime manası, girilmesi yasak olan ve saygı duyulan yer demek idi.

Harem-i hümayunda padişah, padişah zevceleri, çocukları, hanedan üyelerinden bazı akrabaları yanında yüzlerce görevli yaşamaktaydı. Haremin fahri başı padişahın annesi idi. Haremde hünkâr sofasından sonra en geniş daire de Valide Sultanınki idi. Vâlide sultanın geniş bir cariye (hizmet gören) kadrosu vardı. Haremi, hazinedar usta vasıtasıyla idare ederdi. Bütün kadınlar, sultanlar, ustalar ve cariyeler kendisinden çekinirler ve sayarlardı. Haremdeki bütün işler onun emriyle yapılırdı.

Haremde Valide Sultan’dan sonra söz sahibi “kadın efendi”dir. Osmanlı padişahlarının kadınlarına genel olarak kadın-kadın efendi denilirdi. Padişahın ilk hanımına “baş kadın” denirdi. Baş kadın diğerlerine göre üstündü. Dairesinde hizmet eden cariyeler ve kalfaları diğerlerinden fazla olurdu. Padişahın hanımlarına on altıncı yüzyıldan itibaren haseki de denilmeye başlanmıştır.

 

İşte böyle önemli bir yerde görev almak her ustaya nasip olmazdı Arif Bey için yeni fırsat doğmuştu. Peki, Arif Bey’in şıpsevdi ruhu burada neler yapacaktı.

 

Herkes Arif Bey’in saraya dönüşüne çok sevinmişti ki Arif Bey’in hassas gönlü daha birinci derste, cariyelerden Çerkes asıllı, Zülf-i Nigâr’e kapıldı. Uslanmamıştı Zülf-i Nigâr da Hacı Arif Bey’i çok seviyordu. Bu aşkta kısa zamanda duyuldu. Başkadınefendi bu durumu Abdülmecit’e duyurdu. Abdülmecit skandal büyümeden evlenmelerini emretti ve evlendiler.

 

Zülf-i Nigar, Çeşm-i Dilber kadar güzel değildi. Fakat Arif Bey’i sevdi. Saraydan ayrıldılar ve Taşlık’taki konaklarına yerleştiler. Bu evlilik her ikisi için de çok mutlu başlamıştı. Rabia adında kızı oldu. Fakat mutluluk uzun sürmedi. Çünkü Zülf-i Nigar Hanım, o devirlerde çaresi henüz bulunamamış vereme yakalanmıştı. Günden güne sararıp, soluyor; adeta bir mum gibi eriyordu. Zülf-i Nigar Hanım’ın çaresiz hastalığı ilerledikçe Hacı Arif Bey’i de çaresiz acılara sürüklüyordu. Sözleri Namık Kemal’e ait olan meşhur Segâh Şarkısı bu olayın esridir:  

Olmaz ilâç sine-i sad-pâreme

Çare bulunmaz bilirim yâreme

Baksa tabîbân-ı cihan çareme

Çare bulunmaz bilirim yâreme

 

Kastediyor tîr-i müjen canıma

Gözleri en son girecek kanıma

Şerhedemem hâlimi cananıma

Çare bulunmaz bilirim yâreme

Yüz parça olmuş kalbime ilâç yoktur.

Yarama çare bulunmayacağını bilirim.

Dünyanın bütün hekimleri yarama baksalar da,

Yarama çare bulunmayacağını bilirim.

Sevgilinin kirpiklerinin okları canıma kastediyor.

Sonunda o gözler kanıma girecek.

Hâlimi sevgilime açıklayamam.

Yarama çare bulunmayacağını bilirim.”

Kısa bir süre sonra Zülf-i Nigar Hanım geride Hacı Arif Bey’i ve kısacık evliliğinde dünyaya getirdiği çocuğunu bırakarak, bir daha uyanmamak üzere gözlerini kapadı. Sözleri Recaizade Mahmut Ekrem Efendi’ye ait olan Hacı Arif Bey’ in Zülf-i Nigar Hanım’a mersiye olarak bestelediği Saba Şarkı’ sı bu acıyı ifade etmektedir.

 

Nigâh-ı mestine canlar dayanmaz, 

Uyanmaz uykudan canan, uyanmaz, 

Bu naz ü işveden asla usanmaz, 

Sabah olduğuna güya, inanmaz, 

Uyanmaz uykudan canan, uyanmaz

Talihsiz aşklar yaşıyordu, felek sillesini durmadan vuruyordu. İl karısı Çeşm-i Dilber kendisini terk etmişti. İkinci eşi Zülf-i Nigar amansız hastalığa yakalanmış bu dünyayı ter etmişti. Ne yapacaktı Arif Bey? Siz gelin Hacı Arif Bey’in durumunu düşünün. Zavallı yine ümitsizliğe düşüyor. Hayatı zindan oluyor.

Daha önceden de yediği bir darbeye birde Zülf-i Nigar Hanım’dan ayrılması bir hicran yarası oldu onun için. Zülf-i Nigar Hanım ile çok mutluydu. Ölümüne inanamıyordu. Onu unutamıyor ve her gün ağlıyordu. Bu duyguları ile yeniden kâğıda kaleme sarılıyor ve Suzinak Makamında;

Gözümden gitmiyor bir dem hayalîn

Meleksin ey güzel yoktur misalin

Beni ağlattırır derd-i visalin

Meleksin ey güzel yoktur misalin

Şarkısını acılar içinde besteliyor. Ölen sevgili karısının hayali gözünden bir an gitmiyor. Onun melekler gibi göğe çıktığına inanıyor. Onun yokluğuna uzun uzun ağlıyor.

 

İkinci kez evlenirken de Saray'dan ayrılan besteci, yeniden Saray'a dönmek istiyordu. 1861'de Abdülmecit ölmüş, yerine kardeşi Abdülaziz Han tahta çıkmıştı. Arif Bey, besteci Rıfat Bey'in yönetimindeki Saray Fasıl Topluluğu'na "ser hanende" (Baş şarkıcı) olarak alındı; ayrıca yine cariyelerin musiki hocalığıyla görevlendirmişti.

 

Onu iki kez evliliğe götüren bu görev, üçüncü kez de aynı sonucu verdi. Arif Bey, bu kez Pertevniyal Valide Sultan'ın nedimelerinden Nigarnik Hanım'a âşık oldu. Musiki dersleri sırasında doğan bu ilişki de, padişah ile valide sultanın uygun görmesiyle, evlilikle sonuçlandırıldı.

 

Arif Bey, kötü anılarla dolu konağını satıp, bir çiftlik alarak yerleşti. Ancak geçirdiği kötü günler onu fazlasıyla üzmüştü, sinirli ve kaprisli bir insan hâline getirmişti. Çevresindeki herkesi kırıyordu. Bu sebepten saraydan bir kez daha uzaklaştırılınca iyice hırçınlaştı. Artık sağlığı da bozulmuştu. Teselliyi evinde üçüncü eşi Nigarnik Hanım’da buluyordu.

Bu dönemde bestelediği Kürdîlihicazkâr Şarkı’nın kendisine ait olan sözleri onun acılarla, hüzünlerle ama sevdalarla dolu hayatını ve Nigarnik Hanım’a duyduğu sevgiyi anlatır:

 

Ârif ’em, ahkâm-ı sevdadan şikâyet eylemem, 

Senden ey şuh-i cihan, ölsem feragat eylemem, 

Sûz-i hicrinle yanar, ağlar, nedamet eylemem, 

Senden ey şuh-i cihan, ölsem feragat eylemem

Ömrünün sonuna kadar Nigarnik Hanım'la evli kalan Arif Bey'in Saray'daki bu üçüncü görevi on yıl sürdü. Sultan Abdülaziz'in ölümünden sonra Mızıka-i Hümayun’da girişilen tasfiye sonucu Arif Bey’de açığa alındı.

 

V. Murat’ın üç aylık padişahlığından sonra Sultan II. Abdülhamit Han tahta çıktı. Besteci uzun bir süre işsiz kaldı, geçim derdine düştü. Zincirlikuyu'da bir çiftlik evine çekilip çevreden koptu.

Osmanlı Sarayı bestecinin yokluğunu yeniden hissetmeye başladı. Arif Bey'in içinde bulunduğu durum Abdülhamit Han’a iletildi. Bunun üzerine besteci yeniden Saray'da görevlendirildi. Böylece sarayda dördüncü Arif Bey dönemi başladı.

Hacı Arif Bey’in sarayda 4. Dönemi başlıyordu. Mızıka-i Hümayun'da dördüncü kez görevlendirilen Arif Bey'e kolağası rütbesi verildi ama bu ona göre küçük bir rütbedir. Arif Bey önceki padişahlardan gördüğü ilgiyi Abdülhamit Han’dan göremediği önemsizlik üzüntüsü ile huzursuz oldu. Sarayın eski canlı havası da kaybolmuştu; siyasi durum gittikçe gerginleşmekteydi. Abdülhamit’ten umduğu yakınlığı göremeyen besteci, kimi zaman Zincirlikuyu’daki eve çekilerek sade bir yaşayışın verebileceği mutluluğu aradı, kimi zaman da padişahla çatışmayı göze alan davranışlarda bulundu. Abdülhamit’in "Şu şarkıyı oku", diye verdiği bir emre karşı mabeyinciye: “Ben onun babasından çok saygı gördüm. Bana, ‘Şu şarkıyı oku’ diye emir veremez. Sanatta padişah iradesi geçerli değildir”  cevabını vermesi üzerine, Saray’da zindana hapsedildi. Elli gün sonra, Nihavent makamındaki:  

Ahteri düşkün garibim, âşık-ı avareyim

Gün gibi deryayı aşkında gezer biçareyim

Sana kul oldum kapında gayrı kime varayım

Şivekârım sen dururken ben kime yalvarayım

Şarkısını besteledi. İlk dizedeki "yıldız" anlamına gelen Farsça "ahter" kelimesi "talii düşkün" biçimine dönüştürülerek padişaha sunulmasını arkadaşı Rifat Bey’den rica etti. Rifat Bey bu şarkıyı padişahın huzurunda okudu. Padişah, Arif Bey’i afetti.

 

Bu arada hacca giden Arif Bey, “Hacı Arif Bey” olarak anılmaya başladı. 1884 yılında kalp hastası oldu. Hayattan tamamen bıktı. Mızıka-i Hümayun'daki Odasına çekildi. Son bestesi  “Gurup etti güneş dünya karadı” şarkısını bestelememiş fakat okuyordu. Fenalaştı, oğlu Cemil Bey’i çağırdı ve diğer öğrencileri odaya girdi. Oğlunun göğsüne yaslanarak beraberce şarkıyı tamamladılar.

 

Gurup etti güneş dünya karardı 

Gül-i bağ-ı emel soldu sarardı 

Felek te böyle günde matem arardı 

Gül-i bağ-ı emel soldu sarardı

“Güneşin batışınla dünya karardı (ömrün sonu geldi)

Bağın gülleri soldu sarardı (ömür bitti tükendi)

Feleğin (can alıcı) aradığı gün geldi.”

Oğluna kendisini kıbleye çevirmesini söyledi. Son bestesi bitmişti. Günlerden 28. Haziran. 1885 yılıydı. Daha 54 yaşındaki musikinin temel taşlarından Hacı Arif Bey hayat gözlerini yummuştu. Son şarkısındaki gibi feleğin matem aradığı gün gelmişti. Cenazesi Hanedanların gömüldüğü Beşiktaş’taki Yahya Efendi dergâhına gömüldü.

Çocuklarından Cemil Bey, Muzika-yı Hümayun’da batı Müziği kısmına girdi ve viyolonselist oldu. Küçük kızı Hayriye Hanım, Ömer Fevzi Bey 'le evlendi.

Hacı Arif Bey Türk musikisinin en büyük bestecilerinden biridir. Şarkıları teknik bakımdan kusursuzdur, makam ve geçki zenginliği, ritim çeşitliliği gösterir. Özellikle nebzemin adını verdiği, altı ya da sekiz mısralı değişmeli (usul değişikliği yaptığı) şarkıları bu zenginliğin ve çeşitliliğin en belirgin örnekleridir.

 Bine yakın eser bestelediği söylenir, ancak 337 parçası notalarıyla günümüze kalmıştır. Bunun 327'si şarkı, Bine yakın eser bestelediği söylenir, ancak 337 parçası notalarıyla günümüze kalmıştır. Bunun 327'si şarkı, biri de yürük semaidir. (Suat Yener, Şarkıların Gözyaşları S: 27)

 Hazırlayan: Suat Yener

 Lütfen kaynak göstererek kullanın. 

Hacı Arif Bey Şarkıları

 Nazirin gelmemiş asla cihana Acem Aşiran Devr-i Hindi _
 Ne yapsam ol cefakare inanmaz Acem Buselik Devr-i Hindi _
 Gamınla dilfikar olsun  Bayati Sofyan _
 Gönlüm aldın gösterip ruy-i vefa Bayati Araban Devr-i Hindi _
 Gönlümün hayli zaman özge perişanlığl var Bayati Araban Curcuna _
 Lutfunu kestin a zalim aşık-ı bi-çareden Bayati Araban Aksak Süreyya Efendi
 Senin gibi dilber-i nazik-ten'den... Bayati Araban Aksak _
 Aldın felek sen mihr-i cemali Bestenigar Sengin Semai _
 Cihan kam almada devrinde daim Bestenigar Düyek Hacı arif Bey
 Çok gördü felek şimdi beni bezm-i civanda Bestenigar Aksak Mehmet Hafid Bey
 Suziş-i sinem değil kar etmeyen Buselik Yürük Semai _
 Dağ-darım iftirak-ı yar ile  Evcara Devr-i Hindi _
 Olup aşkınla avare bulunmaz derdime çare Evcara Devr-i Hindi _
 Gördüm seni ey şuh-i şen aman Ferahnak Düyek _
 Milk-i millet şems-i adlinden senin aldıkça nur Ferahnak Ağır Düyek _
 Bak ne hale koydu bu baht-ı siyah Hicaz Ağır Aksak _
 Eşk ile tahmir olunmuş ehl-i aşkın mayesi Hicaz Ağır Aksak _
 Meyle teskin eyle saki ah-ı ateş-zarımı Hicaz Ağır Aksak _
 Va'd ederken yar kam-ı vuslatı Hicaz Ağır Düyek _
 Var mı cana derd-i aşkın çaresi Hicaz Ağır Düyek _
 Aman dağlar canım dağlar Hicaz Aksak _
 Canım dağlar kuzum dağlar  Hicaz Aksak _
 Ey gonce-dehen şerbetine canımı kandır Hicaz Aksak _
 Görmez oldum sevdiğim sen mahımı  Hicaz Aksak _
 Kurbanın olam afet-i can Hicaz Aksak _
 Kurdu meclis aşıkan meyhanede Hicaz Aksak _
 Severdim bir meh-i aşüfte-hali Hicaz Aksak _
 Tasdi edeyim yari biraz da sühanimle  Hicaz Aksak Mehmet Sadi Bey
 Ah eylediğim serv-i hıramanın içindir Hicaz Aksak Semai Fuzuli
 Berid-i ahdan haylice haber var Hicaz Curcuna _
 Ne kara günlere kaldım gam-ı hicranından Hicaz Curcuna _
 Aşkınla senin sevdiceğim zar ü zebunum Hicaz Devr-i Hindi _
 Kudretin kafi değildir suz-i ah ü zarıma Hicaz Devr-i Hindi _
 Sonbaharın zevki hoştur Hicaz Devr-i Hindi Recaizade Mahmut Ekrem
 Vücud iklimini her lahza berbad eyliyorsun Hicaz Devr-i Hindi _
 Ey dil ne bitmez bu ah ü vahın Hicaz Düyek _
 Makdemin üftadeler eyler emel Hicaz Düyek _
 Mest-i zehr-i firkat-i hicranınım Hicaz Düyek _
 Nar-ı can-suz-i derunum dağlara dağlar açar Hicaz Düyek _
 Kamer-çehre peri-ru tende canım Hicaz Müsemmen Hacı arif Bey
 Efzun oluyor günden güne hal-i melalim Hicaz Sengin Semai _
 Sayd eyledi bu gönlümü bir gözleri ahu Hicaz Türk Aksağı _
 Yine vaz'-ı felekden mi şikayet  Hicaz Türk Aksağı Mehmet Sadi Bey
 Açıl ey gonce-i sad-berg yaraşır Hicazkar Aksak _
 Ah ü efganım cefacu yare hiç kar etmedi Hicazkar Ağır Aksak _
 Aldı gönlüm fend ile bir fitnekar  Hicazkar Aksak _
 Bir cilve-ger nevrestedir  Hicazkar Aksak _
 Bir halet ile süzdü yine çeşmini dildar Hicazkar Sofyan _
 Daima feryad ü efgandır gönül Hicazkar Semai _
 Dilerim zülfüne ber-dar olayım Hicazkar Aksak _
 Firak-ı yar ile her dem rencidedir gönlüm Hicazkar Aksak _
 Güldü açıldı yine gül yüzlü yar Hicazkar Curcuna Mehmet Sadi Bey
 Muhabbet aşıka gerçi beladır Hicazkar Curcuna _
 Nevruz-i bahar oldu yine ey gül-i handan Hicazkar Sofyan Mehmet Sadi Bey
 Sevdim yine (güzel) bir nev-civan Hicazkar Sofyan _
 Söyle derunundaki zarın gönül Hicazkar Yürük Semai _
 Bana lutf eyler iken sen Hüseyni Sofyan _
 Mahzen-i esrar-ı şah-ı Mürteza'sın ya Hüseyn Hüseyni Evsat Arif Bey (Kahyazade)
 Mihnet-i aşka deva asan değil  Hüseyni Aksak _
 Navek-i hicrin gönülde yaresi Hüseyni Devr-i Hindi _
 Bahar oldu sular akar çayıra Hüzzam Düyek Hacı arif Bey
 Bir gün beni dildar acaba şad edecek mi  Hüzzam Aksak Mehmet Sadi Bey
 Dil hastasıyım bu dile hep ah gelecektir Hüzzam Sengin Semai _
 Güzel gün görmedi avare gönlüm Hüzzam Curcuna Mehmet Sadi Bey
 Hal-i dil-i zarımı duysa cihan Hüzzam Sengin Semai _
 İftirakın urdu zahmı bu dil-i sad-pareye Hüzzam Aksak Semai _
 Kurratü'l ayn-i Habib-i Kibriya'sın ya Hüseyn Hüzzam Devr-i Hindi Arif Bey (Kahyazade)
 Meftun olalı sen şeh-i huban-ı cihana Hüzzam Türk Aksağı _
 Mümkün mü bulmak bu gönlüm seni  Hüzzam Aksak _
 Tal'at eyler mi diye suy-i Kağıthane'de Hüzzam Curcuna _
 Tazelendi tab-ı alem herkesin bak şevki var Hüzzam Aksak _
 Canda hasiyyet mi var sevda-yı canan olmasa Isfahan Sofyan _
 Düşme ey aşık hayale yağma yok Isfahan Müsemmen Mehmet Sadi Bey
 Ey tir-i cefa dide-i mestanıma değme Isfahan Evsat _
 Gel ey ruh-i revan melek-simatım Isfahan Aksak _
 Kim demiş aklım alan cilve-i canan oldu  Isfahan Aksak _
 Ol gonce-gülü görmeyeli hayli zamandır Isfahan Sengin Semai _
 Rahatım yok bu dil-i şeydadan Isfahan Curcuna _
 Severim çaresiz ey mah seni Isfahan Aksak _
 Vaz geçmez mi sine ah ü zardan Isfahan Türk Aksağı _
 Aşkı pinhan edemem nale vü efgandır bu  Karcığar Düyek Leyla Hanım-İzzet Molla
 Bir goncaya bir hare nigah eyledi bülbül Karcığar Sengin Semai Nevres Efendi
 Bu yosmalık geçer bu çağ değişir Karcığar Müsemmen _
 Dağda tavşanlar geziyor Karcığar Aksak Hacı arif Bey
 Dinle aklın var ise pir-i muganın pendini  Karcığar Ağır Aksak _
 Ey güzel gözlü şirin sözlü güzel Karcığar Yürük Semai _
 Gerçi kıyamam iki gözüm uykuya kansın Karcığar Aksak _
 Gönlümün alayiş-i dünyaya istiğnası var Karcığar Devr-i Hindi _
 Gönül bezm-i harab-abad-ı gamdır Karcığar Curcuna Mehmet Sadi Bey
 Her subh u şamım daim safada Karcığar Sofyan _
 Kuzumun gözleri kara Karcığar Sofyan _
 Mümkün olur mu sevmemek seni Karcığar Aksak _
 Reng-i ruhsarın gören der "gül gibi" Karcığar Ağır Aksak _
 Varken gönülde bin türlü yare Karcığar Türk Aksağı _
 Yıkma sakın burc-ı penahım felek Karcığar Sengin Semai _
 Geçti zahm-ı tir-i hicrin ta dil-i na-şadıma Kürdîlihicazkâr Ağır Aksak-T.Aks. Şeyh Galip Dede
 Bir zülfü perişana yine yaktım abayı Kürdîlihicazkâr Aksak Mehmet Sadi Bey
 Firkatin te'sir etti canıma Kürdîlihicazkâr Aksak _
 Güzelim hiç aramaz mı dil-i avare seni Kürdîlihicazkâr Aksak _
 Harab-ı deşt-i gamdır şimdi bi-gam gördüğün gönlüm Kürdîlihicazkâr Aksak Mehmet Sadi Bey
 Muntazır teşrifine hazır kayık Kürdîlihicazkâr Aksak _
 Niçin terk eyleyip gittin a zalim Kürdîlihicazkâr Aksak Hacı arif Bey
 Sana hiç nale eser etmez mi Kürdîlihicazkâr Aksak _
 Sırma saçlı yare kim haber versin Kürdîlihicazkâr Aksak _
 Dil harim-i vaslını arzu eder Kürdîlihicazkâr Aksak Semai _
 Düşer mi şanına ey şeh-i huban Kürdîlihicazkâr Curcuna Mehmet Sadi Bey
 Gurub etti güneş dünya karardı Kürdîlihicazkâr Curcuna Hikmet Bey (Niğde'li)
 Sende acep uşşaka eziyyet mi çoğaldı Kürdîlihicazkâr Curcuna Mehmet Sadi Bey
 Seyr-i bahara açıldı dağlar Kürdîlihicazkâr Curcuna _
 Nerdesin ey tatlı sözlü sevdiğim Kürdîlihicazkâr Devr-i Hindi _
 Arifem ahkam-ı sevdadan şikayet eylemem Kürdîlihicazkâr Düyek Hacı arif Bey
 İftirakındır sebep bu nale vü feryadıma Kürdîlihicazkâr Müsemmen _
 Ettikçe sana aşık-ı dil-hasta recayı Kürdîlihicazkâr Sengin Semai _
 Deşme dağ-ı sine-i suzanımı  Kürdîlihicazkâr Türk Aksağı Mehmet Sadi Bey
 Bais figan ü naleme aşk iptilasıdır Kürdîlihicazkâr Yürük Semai Rahmi Bey
 Berdar olalı zülfüne yar fikr ü hayalim Kürdîlihicazkâr Yürük Semai _
 Eyyam-ı bahar oldu güzel müjdeler olsun Kürdîlihicazkâr Yürük Semai _
 Hazan erdi gülistan-ı bahara Kürdîlihicazkâr Yürük Semai _
 Görsen ey çeşm-i felek görsen Mahur Aksak _
 Zahiri hale bakıp etme dahil bir ferdi Mahur Curcuna Enderuni Vasıf
 Vuslatından na-ümidim ey peri Mahur Devr-i Hindi _
 Nar-ı can-suz-i firakınla harab oldu gönül Mahur Düyek _
 Gösterip ağyare lutfun bizlere biganesin Mahur Müsemmen _
 Hayli demdir görmedim(dilber/ey meh) seni Mahur Sofyan _
 Deva yokmuş neden bi-mar-ı aşka Muhayyer Aksak _
 Ey ateş-i gam bağrımı yak kanlı kebab et Muhayyer Aksak _
 Humarı yok bozulmaz meclisi meyhane-yi aşkın Muhayyer Aksak Sami Paşazade Sezai
 İlişti bir saçı Leyla'ya gönlüm  Muhayyer Aksak _
 İltimas etmeye yare varınız Muhayyer Aksak Hacı arif Bey
 Sahn-ı sinem yandı nar-ı firkat-i cananeden Muhayyer Aksak Mehmet Sadi Bey
 Dünya değil bu mihnet yuvası Muhayyer Curcuna _
 Gam-dideleriz saki sun bir dolu kab olsun Muhayyer Devr-i Hindi Mehmet Sadi Bey
 Kim olur zor ile maksuduna reh-yab-ı zafer Muhayyer Devr-i Hindi Enderuni Vasıf
 Meyhane tarab-gah-ı mey-aşam-ı cihandır Muhayyer Devr-i Hindi Mehmet Sadi Bey
 Niçin mahzun bakarsın sen bana öyle Muhayyer Sofyan _
 Hal-i dilden kime şekva edeyim Muhayyer Türk Aksağı _
 Açılmamış bir gonca-ter Muhayyer Sünbüle Aksak _
 Güzel görsem yanar sabr ü kararım Müstear Aksak Mehmet Sadi Bey
 Bahar erdi yeşillendi çemenler Neveser Curcuna _
 Ahteri düşkün garib-i aşık-ı avareyim Nihavent Ağır Aksak Mehmet Sadi Bey
 Bakmıyor çeşm-i siyah feryade Nihavent Aksak Mehmet Sadi Bey
 Benim gönlüm kaldı sende Nihavent Aksak _
 Bülbülü dem-beste etti nale vü feryad-ı dil Nihavent Aksak Mehmet Hafid Bey
 Dil-i nalanı çeşmin etti pür-hun Nihavent Aksak _
 Dün gece rüyada gördüm yarimi Nihavent Aksak _
 Meyler süzülsün meydana gelsin Nihavent Aksak _
 Nadide-i hüsn-i mümtaz Nihavent Aksak _
 Ruyinden at nikabı Nihavent Aksak _
 Vakf eyleyen de aşk idi dildare gönlümü Nihavent Aksak _
 Yadigar kaldı bana dilde bu ah Nihavent Aksak _
 Zevkin ile ben de aşk-ı dili Nihavent Aksak _
 Neden ta subh olunca eşk-barım Nihavent Aksak Semai _
 Çözülme zülfüne ey dil-rüba dil bağlayanlardan Nihavent Curcuna Enderuni Vasıf
 Söyle nedir bais-i zarın gönül Nihavent Curcuna _
 Şarab iç gül-feminde gül açılsın Nihavent Curcuna _
 Uyur daim uyanmazdı benim baht-ı siyehkarım Nihavent Curcuna Mehmet Sadi Bey
 Vücud ikliminin sultanı sensin (sultanısın sen) Nihavent Curcuna _
 Yanılma ateş-i aşka ciğergahını dağlatma Nihavent Curcuna _
 Gahi gönül firakın ile derd-nak olur Nihavent Çenber _
 Aşk ateşi sinemde yine şule-i feşandır Nihavent Devr-i Hindi Mehmet Sadi Bey
 Mahzun ise dil anda safa cilveger olmaz  Nihavent Devr-i Hindi-Cur. Mehmet Sadi Bey
 Cülus etti şehinşah-ı keremkar Nihavent Düyek _
 Nev-bahar-ı dil-sitansın sevdiğim Nihavent Müsemmen _
 Peyam-ı hüsnüne peymane gözler Nihavent Semai _
 Tarife gelir mi o mehin zülf-i siyahı Nihavent Sengin Semai _
 Ben buy-i vefa bekler iken suy-i çemenden Nihavent Türk Aksağı _
 Saki çevir dem-a-dem cam-ı safa-medarı Nihavent Türk Aksağı _
 Dide-i giryan-ı hasret aldı akl ü canımı Nihavent Yürük Semai _
 Vücud ikliminin sultanı sensin (sultanısın sen) Nihavent Yürük Semai _
 aşık oldur kim kılar canın feda cananına  Rast Curcuna Fuzuli
 Çeşm-i mahmurun sebeptir nale vü feryadıma  Rast Devr-i Hindi _
 Ehl-i dil isen kendine zevk eyle cefayı Rast Devr-i Hindi Ziya Paşa (Vezir)
 Ela ya eyyüha's-saki (SaKiNaME) Rast Devr-i Hindi Hafız-ı Şirazi
 Esti nesim-i nev-bahar açıldı güller subh-dem Rast Türk Aksağı Nef'i
 Ey gül-nihal-i işvebaz Rast Türk Aksağı _
 Ey vatanperver yine gel gayrete Rast Sofyan _
 Hatırımdan çıkmaz asla ahd ü peymanın senin Rast Curcuna Hacı arif Bey
 Mükedder derd-i peyderpeyle şimdi Rast Aksak Mehmet Sadi Bey
 N'eyledi gör bana ol mah-ı mehi  Rast Curcuna _
 Penbe-i dağ-ı cünun içre nihandır bedenim Rast Devr-i Hindi _
 SAKİNAME Rast Devr-i Hindi Hafız-ı Şirazi
 Seyl ü ateşten emin olmaz yapılmış haneler Rast Türk Aksağı Keçecizade İzzet Molla
 Vuslatından gayrı el çektim yeter ey bi-vefa Rast Müsemmen _
 Cihan gözümde yok hayli zamandır Saba Aksak Semai _
 Dilberan ahd-ı vefayı unuturlar unuturlar Saba Düyek aşık Mahtumi
 Haberin var mı saba kakül-i cananımdan Saba Aksak Mehmet Sadi Bey
 Nigah-ı mestine canlar dayanmaz Saba Devr-i Hindi Recaizade Mahmut Ekrem
 Olmuş iken didelerin gibi mest Saba Curcuna _
 Söyle sen kasdin nedir aya bana Saba Devr-i Hindi _
 Aşkınla düştüm ateşe  Saba Zemzeme Aksak _
 Gönül bilmez misin ol şivesazı Saba Zemzeme Devr-i Hindi _
 Kabul eyle sanadır arz-ı halim  Saba Zemzeme Ağır Düyek _
 Neş'e-mendim sunma lutf et sakıya peymaneyi Saba Zemzeme Ağır Düyek _
 Yareledi yarim dil-i zarımı Saba Zemzeme Ağır Düyek _
 Saki bu safa-haneyi baki mi sanırsın Segah Ağır Aksak Semai Mehmet Sadi Bey
 Bülbül yetişir bağrımı hun etti figanın Segah Aksak Keçecizade İzzet Molla
 Feryadımı gördükçe benim ey gül-i rana Segah Aksak Leyla Hanım
 Olmaz ilaç sine-i sad-pareme Segah Curcuna Namık Kemal
 Düştü dildar ile firkat areye Segah Düyek _
 Sadr-ı cem'-i mürselin sensin ya Resulallah Segah Evsat   Aziz Mahmud Hüdai Hz.
 Her kimde vardır aşk iptilası Segah Türk Aksağı Mehmet Sadi Bey
 Gördüğüm şeb bağrımı hun eyledin Segah Maye Devr-i Hindi _
 Akıl ermez şu feleğin oy'nu çok Suznak Aksak _
 Alınca gönlümü mihr-i cemali  Suznak Curcuna _
 Başladın ağyar ile ünsiyyete Suznak Devr-i Hindi Sermet Efendi
 Beni bizar ederken serzenişler Suznak Aksak _
 Beni candan usandırdı cefadan yar usanmaz mı Suznak Türk Aksağı Fuzuli
 Bir dil ki esir-i gam olur neş'ever olmaz Suznak Devr-i Hindi Mehmet Sadi Bey
 Cevr etme bana böyle Suznak Nim Sofyan _
 Çekme elem ü derdini bu dehr-i fenanın Suznak Aksak Mehmet Sadi Bey
 Dam-ı hüsn-i yarimin özge şikarıdır gönül Suznak Müsemmen _
 Edemem kimseye halim hikayet Suznak Aksak Mehmet Sadi Bey
 Eski hali hiç göremem Suznak Aksak _
 Gözümden gitmiyor bir dem hayalin Suznak Curcuna _
 Hüsn alemini tuttu senin şöhret ü şanın Suznak Yürük Semai Mehmet Sadi Bey
 Meclis bezendi sun bade saki Suznak Aksak _
 Pa-busuna ermek üzre ey yar Suznak Curcuna Ahmet Feyzi Bey (Muallim)
 Suznak etme beni ey mehveşim Suznak Ağır Aksak _
 Uslanmadı hala emeli bitmedi gönlüm Suznak Aksak _
 Yandım o güzel gözlere ey şuh-i sitemkar Suznak Türk Aksağı Mehmet Sadi Bey
 Yine mürg-i seher avazelendi Suznak Aksak _
 Dilden hayalin bir zaman gitmezdi ey kaşı keman Şehnaz Evfer _
 Rubude oldu sim-tene gönlüm Şehnaz Aksak _
 Tükendi gönlümün sabr ü kararı Tahir Yürük Semai _
 Kat idüp gerden-i gerdundan emel zincirin Tahir  Evsat _
 Meyhane değil meclis-i rindane-i Cem'dir Uşşak Ağır Aksak Mehmet Hafid Bey 
 Ağlamaz mı çeşm-i hasret-perverim Uşşak Aksak _
 Baştan başa isterse cihan gülle donansın Uşşak Aksak _
 Bir melek-sima peri gördüm der-i meyhanede  Uşşak Aksak Mehmet Hafid Bey
 Derdinle senin ey gül-i nevreste-nihalim  Uşşak Aksak Mehmet Sadi Bey
 Meyhane mi bu bezm-i tarabhane-i Cem mi  Uşşak Aksak Mehmet Sadi Bey
 Meyhaneyi seyr ettim uşşaka mutaf olmuş Uşşak Aksak Şeyh Galip Dede
 Olmaz dilim elemden bir dem tehi vü hali Uşşak Aksak _
 Sen serv-i nazın ruhsar-ı ali Uşşak Aksak _
 Ah ey aşk ateş-i hicrana yakma canımı Uşşak Aksak Semai _
 Akıbet bezdirdi benden ah ü efganım seni Uşşak Curcuna _
 Deşt-i dehşette kalıp zar ü sefil Uşşak Curcuna _
 Ey dil ne bitmez bu ah ü vahın Uşşak Curcuna _
 Gönlümün bais-i giryanlığı canan elidir Uşşak Devr-i Hindi Keçecizade İzzet Molla
 Mahzun gönüle zevk u safa kar-ger olmaz Uşşak Devr-i Hindi _
 Pare pare oldu sinem gamze-i cananeden Uşşak Devr-i Hindi-Cur. _
 Baht uyansa habe varsa dide-i bidarımız Uşşak Müsemmen Vecdi
 Ey şuh-i cefa-pişe bırak vaz-ı cefayı Uşşak Sengin Semai Mehmet Sadi Bey
 Saki içelim cam-ı musaffayı keremden Uşşak Türk Aksağı _
 Saki yetişir uyan aman gel Uşşak Türk Aksağı Namık Kemal