Hacı Sadullah Ağa

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Hacı Sadullah Ağa, takriben 1730 yılında İstanbul'un Fatih semtinde doğdu. Babası Hafız Kerim Efendi'dir.

Sesinin güzelliğini babasından almış olduğu anlaşılan Sadullah Ağa, daha pek genç yaşta iken Enderun’a alındı.

Sultan III. Selim'in hem şehzadeliği hem de padişahlığı zamanında Enderun en parlak yıllarından birini daha

yaşamıştı. Hacı Sadullah Ağa bir yandan Enderun hocalarından musiki kültürünü arttırır ve bu sanatın

inceliklerini öğrenirken, bir yandan da diğer derslere devam ederek Arapça, Farsça öğrendi. Kabiliyet ve değerini

kısa sürede ispatlayarak önce çavuş, sonra Enderun’un en yüksek rütbelerinden biri olan musahip’liğe getirildi.

Sultan III. Selim bu değerli sanatkârı sever ve sayardı. Bu nedenle sarayda bir daire, saray dışında bir konak

ihsan edildi. Zamanla burada sözü dinlenen bir kişi oldu. Kültürlü, sözü-sohbeti yerinde, yakışıklı bir kimseydi.

Ciddiyeti ve musikideki ustalığı sayesinde Harem'deki cariyelere musiki dersleri verirdi. Bu cariyeler arasında

Mihriban adında bir kıza gönlünü kaptırmış, bu olay isminin çevresinde bir aşk masalının doğmasına neden

olmuştu. Bu macera tatlı bir sonuca bağlanmakla birlikte Sadullah Ağa'nın sarayda daha ne kadar kaldığı ve ne

zaman buradan ayrıldığı, hangi tarihte öldüğü kesin olarak bilinmemektedir. Verilen tarihler ise çelişkilidir.

Bu aşk masalı musiki tarihimize değişik şekillerde yansımıştır. Bunlardan birisi şöyledir: 

 

 

 

 

"III. Selim'in Harem-i Hümayun’da bulunan cariyelere musiki dersleri vermeye başlamış. Bu sıralarda

cariyelerden Mihriban’a aşık olmuş. Hadise padişahın kulağına gitmiş, gazaba gelerek idamını ferman buyurmuş

ise de, üstadın Padişahın sevgisini kazanmış olmasından ve günün birinde affa uğrayacağı ümit edildiğinden

idamının acele edilmemesini ve saklanmasını düşünmüşler.  Nitekim Sadullah Ağa, birkaç gün devam eden

hapis müddetinde, Bayati-Araban faslını yazarak talebelerine çalıştırmış ve bir akşam padişahın huzurunda icra

edilen şenlikte bu fasıl da okunmuş. Bu renkli makam, faslın nağmeleri bestesindeki ince üslup padişahın

dikkatini çekmiş, “Bu eserin bestekarı kimdir ?”, diye sorduğu zaman, kendi ustaları Hacı Sadullah Ağa olduğu

cevabı verilince birden eski gazabı geçmiş. Bunu fırsat bilerek idam fermanının henüz icra edilmediği ve Sadullah

Ağa'nın hayatta, hapiste olduğu bildirilmiş. Bunun üzerine III. Selim memnun olarak derhal tahliyesi ile beraber

sevgilisi olan cariye ile evlendirilmesini ferman etmiş ve aynı zamanda hayatını kurtaranları da

mükafatlandırmıştır. Bestenin güftesi şudur: 

 

 

 

 

 

 

Padişahım, lutfedib mesrur-u şad eyle beni, 

 

 

Naümidim, bir nazar kıl bermurad eyle beni. 

 

 

Hatırımdan bir nefes gitmez dua-yı devletin

 

 

Sen de ey kan-ı kerem lütfünle şad eyle beni. "

 

 

Diğer bir hikaye de aşağıdaki gibidir: 

 

 

Padişahın hemşiresi Beyhan Sultan bir gün kendi saraylılarında yetiştirmek, onlara musiki dersi vermesi için

kardeşi III. Selim’den bir usta rica ettiği zaman, III. Selim kız kardeşine Sadullah Ağa’yı göndermiş.

Cariyelerden Mihriban’a aşık olan Sadullah Ağa’nın aşk serüveni Beyhan Sultan’nın kulağına gitmiş.

"Beyhan Sultan, Sadullah Ağa'yı sarayından uzaklaştırdı, derslere son verdi. Hiddetini teskin edemeyerek

Sadullah Ağa'yı öldürtmesi için padişaha rica ve ısrara başladı. Padişah, musahibin günahsızlığına inandığı

kadar, kıymetini bildiği için kendisine yakın davranmış, fakat el altından Sadullah Ağa'nın bir tarafa gizlendirdi

emretmişti. Aradan günler geçti. Sadullah Ağa’nın gizli köşede geçen yalnız günlerinde şu besteyi yapmış.

Gönlümü aşüfte kılan sevda senindir, sen benim

 

 

Ah benim canım, ah cananım, Mihriban'ım

 

 

Ah sen benimsin, sen benim!!. . 

 

 

 

 

 

 

Bir Ramazan gecesi Topkapı Sarayı'nın (Hünkâr Sofası)musiki üstatlarının sanatkar nağmeleriyle dolup

taşarken, dinleyiciler arasında bulunan Beyhan Sultan, Sadullah Ağa'nın boş bıraktığı yeri acı ile görmüş,

üzüntüsünü yenemeyerek Padişah'a(-Ah! Aslanım Sadullah Ağa kulunuza pek yazık oldu; yokluğu ne kadar belli

oluyor)diye teessür ve pişmanlığını söylemiş. Bu fırsatı bekleyen III. Selim, (-Üzülmeyin hemşire; ben sizin

nadim olacağınızı bildiğim için Sadullah'ı sakladım. Madem ki pişman oldunuz, şimdi şanınıza düşen mükafatı

o zavallıya ihsan edin-)demişti. 

 

 

Nihayet Beyhan Sultan'ın af etmesi ile,Mihriban, azat edilerek bu iki meftun sanatkar gönül birbirleriyle birleşti.