- Anasayfa
- Hakkımda
- Şarkı Sözleri
- Makaleler
- Bestekarlar
- Notalar
- Haberler
- Videolar
- Ziyaretçi Defteri
- Önemli Linkler
- Musikişinas Atatürk
- İletişim
Halit Lemi Atlı (1869-1945)
Daha küçük yaşlarda kendisini musiki ortamında bulan Lemi Atlı, himayesinde olduğu eniştesinin evinde " Küme Faslı " yapılıyordu. Bu fasıllarda küçük Lemi'nin şarkılara eşlik etmesindeki yeteneğini gören Sadık Bey’in teşviki ile Enderuni Vasıf Bey'den ders almaya başladı. Dâhiliye nazırı Reşit Mümtaz Paşa'nın aracılığı ile ünlü bestekâr Hacı Ârif Bey’den makam, usul ve feyiz dersleri aldı. Hacı Ârif Bey'in bulunduğu bir musiki toplantısında, Santurî Ethem Efendi'nin eşliğinde "Humarı yok bozulmaz meclis-i meyhâne-i aşkın" güfteli Muhayyer makamındaki şarkıyı okurken, karar sırasında Hacı Ârif Bey: " Aferin evlâdım! Bir ufak nağme ile tenvir etmişsin. İnşallah zamanın en büyük bestekârı olursun" demiş.
Gür ve etkili bir sese sahip olan Lemi Atlı kısa zamanda Boğaziçi Bülbülü sıfatı ile anılır olmuş. Kendisini dinleyenler: “Akan bir su şırıltısını yahut şakıyan bir bülbül sesini andıran gırtlak nağmeleri ile okur” diyorlarmış.
1869 yılında İstanbul'un, Üsküdar semtinde doğdu. Doğumundan bir hafta sonra annesini, iki yaşında iken babasını yitirdi, ablası tarafından büyütüldü.
İskender Hoca'dan Arabça, Farsça ve bir İtalyan bayan öğretmenden Fransızca dersleri aldı. Soyadı Kanununun çıkışından sonra "Çizemua" sözcüğünün Türkçe anlamı olan "Atlı" soyadını aldı.
Lemi Atlı, 1888 yılında bestekârlığa başlayan Lemi Atlı musikiyi hep pratik yönden öğrendi ve nota bilmezdi. İlk bestesi sözleri Reşit Mümtaz Paşa'nın olan Karcığar makamındaki "Hüsnüne edvarı nazın şan senin" şarkısını besteledi.
Henüz 19 yaşında olan Lemi, komşusunun kızına âşık olmuş. Ona bir türlü aşkını açamıyormuş. Yine bir gün kızın sokaktan geçerken gördüğünde, bir ağacın gölgesinde onu süzmeye başlamış. Kız yanından geçerken onu hayranlıkla seyrediyormuş. Dayanılmaz bir sevda ile kızı gözleriyle süzerken dizlerin bağı çözülmüş. Bu tek taraflı kendisine ilham kaynağı olmuş ve daha önce kendinde olan Reşit Mümtaz Paşa’nın güftesini mırıldanmaya başlamış.
Hüsnüne edvarı nazın şan senin
Bende takat kalmadı ferman senin
İhtiyarım gitti elden can senin
Bende takat kalmadı ferman senin
“Senin güzelliğine, nazlı tavırların şandır.
Bende derman kalmadı, emir senindir.
Direncimi yitirdim, can senindir.
Bende derman kalmadı, emir senindir.”
Hemen ardından bu ilhamla ilk bestesini Karcığar makamında besteledi ve ilk bestesi olarak tarihe geçti.
Lemi Atlı, gençlik yıllarında devrin Mahmut Celâleddin Paşa'nın Kuzguncuk'taki yalısında yaz geceleri fasıl musikisine katılıyordu. Paşa, Lemi Bey’i sık sık bu fasıllara davet eder ve ne zaman bir şarkı güftesi hazırlatsa ertesi gün mutlaka fasıl heyetini davet edermiş. Yine böyle bir akşamda; Köprüden kalkan vapurda Paşa ile karşıya geçerken: “Gel, gel, Lemi Bey” diye üstadı yanına çağırdı. Paşa cebinden bir kâğıt çıkararak hazırladığı güftenin sözlerini okumağa başladı.
Pembelikle imtizaç etmiş tenin
Sime ya kâfura benzer gerdenin
Ben siyah pırlanta zannettim benin
Görmedim cananım emsalin senin
“Pembelikle uyuşmuş tenin.
Beyaz şeffaf damlarla benzer gerdanın.
Benini siyah pırlanta zannettim.
Görmedim benzerini senin.”
Paşa bu güfteyi fazlaca meşgul olduğu Canan adındaki cariyesi için yazdığı belliydi. Fakat üstat bilmezmiş gibi davrandı.
Paşa güfteyi okuduktan sonra kâğıdı üstada uzattı: “Haydi, Lemi Bey göreyim seni; yarına kadar bu şarkıya güzel bir beste hazırla” dedi.
Lemi Bey, ertesi güne kadar sabır edemez. Doğruca Köprü Gazinosu’na gider. Bir elinde kahve fincanı, öteki elinde kâğıt ve kalem vardı. İki saate varmadan besteyi bitirir. Akşam vapur dönüşü Paşa’nın karşısına çıkan Lemi Bey; “Paşam, beste hazır” deyince, Paşa şaşa kaldı.
Paşa ile Lemi Bey yan kamaradan ağır ağır geçtiler. Lemi Bey, besteyi bülbül gibi sesiyle icra edince Paşa çok mutlu olacak ki! Ertesi sabah, Paşa’nın ağası, elinde pırlantalı bir altın sigara tabakası harıl harıl Lemi Bey’i arıyor. Tabakayı alan Lemi Bey doğru kuyumcuya gidiyor ve tabakayı beş altına satıyor. Zira zamanlama çok güzeldi çünkü Lemi Bey cebinde beş para kalmamıştı. Beste Hızır gibi yetişmişti.
Lemi Atlı, gür ve etkili sesi, okuyuş edasından dolayı da "Boğaziçi Bülbülü" sıfatı ile anılır olmuştu. Bütün musiki hayatı boyunca üç yüz kadar şarkı bestelemiş ve bir bölümü de zamanında notaya alınamadığı için unutulmuştur.
Bestelerini Leon Hancıyan, Fulya Akaydın, Selahattin Pınar, Suat Gün notaya almışlar. Bir gün Lemi Atlı, Namık Kemal'i rüyasında görmüş.
Şair kendisine bir hayli iltifat ettikten sonra “Zevkin ne ise söyle hicap eyleme benden” şiirini Manyası-zâde Refik Bey'in bestelediğini, bir kez de kendisinin bestelemesini istemiş. Bu iltifata çok sevinen Lemi Bey, rüyasında şiiri Nihavent makamında bestelemiş, uyanır uyanmaz uyumakta olan Leon Hancıyan'ı sabaha karşı kaldırarak eserini notaya aldırtmış ve bir rüya ile ortaya bu Nihavent şarkı çıkmış.
Zevkin ne ise söyle hicap eyleme benden
Handeler saç bir daha gönül kâm alsın senden
Visalinle mest olan canı ayırma tenden
Handeler saç bir daha gönül kâm alsın senden
Musikiye besteleri ile renk katan Lemi Atlı’nın aşk hayatı pek renkli geçmiş. Bestecimizin ikinci hanımı terk ettiği kibar ve yumuşak tabiatlı Lemi Bey’i bir süre sonra pek arar olmuş. Aracılar vasıtasıyla haber gönderip, tekrar kendisine dönmek ricasında bulunmuş. Lemi Atlı ise yaşadığı durum üzerine ünlü şarkısını meydana getirmişti. Elindeki güfte listelerini karıştırmış Yaşar Şadi Bey’e ait olan güfte tam duygularını yansıtıyor olunca besteyi yapmaya başlamış ve ortaya çok güzel Kürdîlihicazkâr eser çıkmış.
Bir kendi gibi zalimi sevmiş yanıyormuş
Duydum ki beni şimdi vefasız anıyormuş
Kalbim gibi feryat ediyor sızlanıyormuş
Duydum ki beni şimdi vefasız anıyormuş
Üstat hayatının son zamanlarında piyasada ismi çok iyi bilinen bir hanım sanatçıya âşık olmuş. Başka lisanı olmadığından, oturmuş Kürdîlihicazkâr Makamında bir beste duygularını anlatmış. Bu ses sanatçısı Mualla Akçay’dı.
Nazlandı bülbül güller sarardı
Zar-ı perişan titreşti kalpler
Öttükçe bülbül gözler karardı
Her nağmesinde ateş mi vardı
Titrer figanlar canlar yakardı
Daha önce aşk yaşadığı ses sanatçısı Mualla Akçay, Lemi Bey’i hasta yatağında iken ziyaret etmiş. Üstat Mualla Hanım’ın ziyaretinden çok memnun kalmış. Eski günlerini anımsarken Rıza Tevfik Bölükbaşı’nın Hummay-ı Aşk şiirini Hicaz makamında besteledi. Bu beste Mualla Hanım’a ithaf etti.
Hastayım, yalnızım, seni yanımda;
Sanıp da bahtiyar ölmek isterim.
Mahmur-u hülyanım, cam-ı leb'inden;
Kanıp da bahtiyar ölmek isterim.
Bir olmaz emelin koştum peşinden,
Vuruldum hüsnünün şen güneşine,
Güzel gözlerinin aşk ateşine,
Yanıp da bahtiyar ölmek isterim.
Tâliin kahrı var her hevesimde,
Boğulmuş figanlar titrer sesimde,
O güzel ismini son nefesimde;
Anıp da bahtiyar ölmek isterim.
Mualla Gökçay o dönemin en güzel kadınlarındandı. Lemi Atlı ona âşıktı ve o sıralar hastalanmıştı. “Hastayım yalnızım” şarkısını bu hasta olduğu zamanda Mualla Hanım için bestelemişti.
Bir süre sonra Lemi Bey sıhhatine kavuştu. Ancak, talihin garip bir cilvesi, bu kez Mualla Gökçay' ın hasta olduğu ve evinde yattığını haber alan arkadaşları geçmiş olsun ziyaretine giderler. Sanatçı Müzeyyen Senar’da ordadır. Mualla Hanım, ateşlenmiş ve rengi solmuş halsiz durumda yatmaktadır.
Doktoru bir hafta istirahat edip evden çıkmamasını söylemiş. Bu ziyaret sırasında Mualla Hanım, Lemi Atlı’nın iki gün önce kendisini ziyaret ettiğini arkadaşlarına söylemiş. Aradan çok geçmemiş. Bir gün Lemi Atlı, Şükran Özer, Safiye Ayla, Şerif İçli bir araya gelerek Müzeyyen Senar’ın evinde toplanmışlar. Bu sırada Lemi Atlı; “Bakın çocuklar yeni bir beste yaptım. Güftesini de kendim yazdım. Beğeneceksiniz, tahmin ediyorum” diyor.
Nedir a sevdiğim söyle bu halin
Neden böyle sarardı gül cemalin
Senin elbet var bir melalin
Niçin böyle sarardı gül cemalin
Güfteyi Nihavent makamında bestelemişti. Odadakiler birbirlerine bakmışlar. Hepsi için besteyi kimin için yazdığını tahmin etmek zor olmamıştı. Daha sonra Lemi Atlı, Mualla Gökçay için bestelediğini ifade etti ve isteği üzerine Müzeyyen Senar Taş Plağa okudu.
Mualla Gökçay, bir gün Alâeddin Yavaşça’ya muayene olmaya gidiyor. Muayene işlemi bittikten sonra sohbet etmeye başlıyorlar. Geçmiş günlerden söz ederken Mualla Hanım çantasından bir resim çıkartıyor ve üstada; “Alâeddin, Lemi Atlı üstadın bana âşık olduğunu biliyor muydun?” diyor ve devam ediyor. “İşte bu resim ile arkasına yazmış olduğu şiir bunun delili ve bendeki son hatırasıdır.”
Baktıkça gölgeme yadigâr diye
Yad eyle hazanımı bahar diye
Ağarmış saçlarımı tarumar diye
Atma bir kenara ihtiyar diye
Sesimi dinlesin hayale dalsın
Güzel gözlerinden güneşler alsın
Ben talihsizim o bahtiyar kalsın
Atma bir kenara ihtiyar diye...
Yavaşça, resmi alıyor ve arkasına bakıp Lemi Atlı’nın yazdığı şiiri okumaya başlıyor. Daha sonra Mualla Gökçay’ı ikna eden Yavaşça bu şiiri alarak Kürdîlihicazkâr makamında besteliyor.
Lemi Bey Büyük Zaferden sonra İzmir’de Deniz Ticaret Müdürlüğünde işe başlamıştır. O tarihlerde İzmir Sanat çevresi de bayağı hareketli imiş. Dr. Şükrü Şenozan, Rakım Elkutlu gibi zamanın birçok üstadı da İzmir de bulunuyormuş o zamanlar. Lem’i Bey’in amiri de bu toplantılara katılma arzusu duymuş, pek çok defalar isteğini dile getirmişse de, Lemi Bey ve arkadaşları tarafından nazik bir tavırla reddedilmiş. Bu guruba uygun olmadığı düşünülmekteymiş. Nitekim guruba dâhil olamamasının verdiği hiddetle hemen her sabah işe geç gelen üstada kin bağlamış.Gene bir sabah Lem’i Bey işe geç gelir. Masasına tam oturacağı sırada bir yazı gözüne çarpar. Bu daire amirinin yazılı ve imzalı bir talimatıdır.
Talimat aynen şöyledir.“Lemi Bey her sabah İzmir’in çöplerini açık denize dökecek olan çöp mavnalarına binecek ve çöplerin tespit edilen mahalde denize dökülmesine nezaret edecektir.” Üstat emri okur. Musiki çevresinde değerli bir insan olduğu kadar, terbiye ve nezaket kurallarını da içine sindirmiş bir kimse olduğundan, derhal yerinden kalkar, harekete hazır çöp mavnalarından birine atlar ve denize açılır.
Bir yandan bu sıcak, diğer yandan çöplerden çıkan dayanılmaz pis kokular üstadı perişan eder. Çocukluğu ve gençliğinde geçirdiği zor günler film şeridi gibi gözünün önünden geçmiş. Birde bunlar yetmiyormuş gibi şimdide çöpçülük başına gelmişti. Yanında daima bulundurduğu kâğıdını, kalemini alır, bu haleti ruhiye içinde, çektiği üzüntü ve sıkıntıları dile getiren “Sine-i suzanıma ahım yeter” sözleriyle başlayan dörtlüğü meydana getirir.
Sine-i suzanıma, ahım yeter
Pek perişan oldum, Allahım yeter
Ye’sime feryâdı can gahım yeter
Pek perişan oldum, Allahım yeter
Bu dörtlük daha sonra Hicaz Makamında ve Curcuna usulünde bir şarkı olur.
Paşa’nın Lemi Bey’e gösterdiği sevgi ve saygıyı gören Müdür telaşa kapılır, şaşkına döner, utanır. Nihayet yaptığı hatayı süratle düzeltme yoluna gider. O da Üstada Paşa’nın gösterdiği sevgi ve saygıyı aynen göstermek suretiyle yaptığı büyük ayıbını örtme yolunda çaba sarf eder. Lemi Atlı eski görevine döner.
Başından dört evlilik geçen ve bu evliliklerden çocuğu olmayan Lemi Atlı, yaşamış olduğu duyguları şarkılarına da yansıtmıştır. Yakın dostu Kemal Niyazi Seyhun'la dolaşır, Çamlıca'ya gider, Setbaşı gazinosunda fasıl dinler, orada bulunduğunu hisseden gazino sanatkârları fasla çeki düzen verir ve dikkatli olurlardı.
Genç yaşında yaptığı ilk besteyle büyük bir ün yaparak musikişinaslar arasında kendisine iyi bir yer edindi. Bir yandan musiki kültürünü ilerletip şarkı repertuarımıza yeni ve güzel eserler kazandırırken, bir yandan da asil üslûbu ve güzel sesi ile iyi bir hanende olarak musiki toplantılarına katılıyor, sanat ufkunu genişletiyordu. Gür ve etkili sesi, okuyuş edası ile o zamanki İstanbul'un musiki sever ve sanattan anlayan kesimini kendine meftun etmişti.
Tamburi Cemil Bey'le okumaktan zevk aldığını anılarında anlatır. İkinci eserinin bestelenişinden sonra, musikişinas bir devlet adamı olan Mahmut Celâleddin Paşa'dan yakın ilgi gördü.
Son bestesi, sözleri Mustafa Nafiz Irmak'a ait, dörtlüğün baş harflerinin adını "Akrostiş" olarak yazdığı şu şarkısıdır: (Suat Yener, şarkıların Gözyaşları S:70)
Leyla mı nesin? Ruhumu Mecnun’a çevirdin
Ey gonca benizlim ne çabuk kalbime girdin?
Mehtabı erittin gözünün şen seherinde
İçtim o alevden, bana sen aşkı içirdin.
Bestelerinde hocası Hacı Arif Bey’in izlerine rastlarız. Verimli dönemim üğretken bestekârlarından biridir. Ağır Aksak, Sengin Semai usullerin ustası olduğu gerçektir. Bir bakıma fasıl şarkılarının ustalarından biridir. Çabuk beste yapma yeteniğine sahip olduğu söylenir. Özel hayatında şıpsevdi olduğu anlatılır.
500 kadar şarkı bestelediği söylense de şarkılarının büyük bir kısmı notaya alınmadığı için unutulmuştur. Eserlerinin 168 tanesi günümüze gelmiş olup, 40 kadar şarkısı bugün çalınıp söylenmektedir.
Hazırlayan: Suat Yener
Lütfen kaynak göstererek kullanın
Neden bir çift gözün derdiyle çeşmim giryebâr oldu | Acem Aşîran | Müsemmen | Bedri Ziyâ Aktuna |
Rüyâ mı gördüm kalbim mi vurdu | Acem Kürdî | Semâî | Nigâr Gâlib Ulusoy |
Bekasız hüsnün güvenme ânına | Bayâti Araban | Düyek | Mehmet Hafîd Bey |
Demedim hicrânımı ellere yarar diye | Dilkeşhâverân | Curcuna | H.Derviş |
Lerzân ediyor rûhumu çeşmindeki efsûn | Evc | Sengin Semâî | Hânende Zâhide Hanım |
Dinlendi başım dün gece bir parça dizinde | Ferahfezâ | Yürük Semâî | Necdet Rüştü Efe |
Her güzel nağmeyle sevgini andım | Ferahfezâ | Semâî | _ |
Kan ağlar iken celb-i terahhum emeliyle | Ferahnâk | Sengin Semâî | _ |
Karşıyaka safâsı kaldı artık seneye | Gerdâniye Bûselik | Aksak | _ |
Acırım âşık olup da yanana | Hicaz | Aksak | _ |
Gonce-i nâzende hâli gülşen-i ikbâl iken | Hicaz | Ağır Aksak | _ |
Hastayım yalnızım seni yanımda sanıp da | Hicaz | Semâî | Rızâ Tevfik Bölükbaşı |
Mâzideki hülyâmı bütün öldüreceksin | Hicaz | Sengin Semâî | _ |
Neş'em emelim rûh-i hazînim zedelendi | Hicaz | Sengin Semâî | Mehmet Hafîd Bey |
Nev-bahar-ı vuslatın bassın deyû ilk ayına | Hicaz | Müsemmen | Yahyâ Kemâl Beyatlı |
Severim her güzeli senden eserdir diyerek | Hicaz | Curcuna | Bedri Ziyâ Aktuna |
Sîne-i sûzânıma âhım yeter | Hicaz | Curcuna | _ |
Sorulmasın bana ye'sim garik-i hicrânım | Hicaz | Düyek | Semih Mümtaz |
Söyle ey tâli' ne lûtfu var bana cevr etmenin | Hicaz | Devr-i Hindî | Nevres Bey (Ûdî) |
Penbelikle imtizac etmiş tenin | Hicazkâr | Ağır Aksak | Mahmut Celâleddin Paşa |
Son aşkımı canlandıran en tatlı emelsin | Hicazkâr | Sengin Semâî | Avram Naum |
Yine bir aşk-ı emel-sûz ile giryân oldum | Hicazkâr | Müsemmen | Bedri Ziyâ Aktuna |
Anadolu sen güzelsin çiçeksin | Hüseynî | Aksak | _ |
Dinlenir kalb-i zâr ü mecrûhum | Hüseynî | Aksak | _ |
Göster güzelim hücre-i ezvâk-ı visâli | Hüseynî | Sengin Semâî | Hüseyin Avni Bey(Yenişehir'li) |
O güzel gözlerle bakmasını bil | Hüseynî | Aksak | Emîr |
Şakrak sesinin yaktığı âvâre gönüller | Hüseynî | Sengin Semâî | Mustafa Nâfiz Irmak |
Zaman olur ki ânın hacle-i visâlinde | Hüseynî | Düyek | Fâik Ali Ozansoy |
Benden ey ma'şûkam enzârın girîzan olmasın | Hüzzâm | Curcuna | Fâik Ali Ozansoy |
Leyl olur ki hüzn içinde her nefes bir âh olur | Hüzzâm | Müsemmen | Hamid Refik Bey |
Söyle bir kerre daha başın için ey gonce-leb | Hüzzâm | Ağır Aksak | Ahmet Râsim Bey |
Nâr-ı aşkınla kül oldu beden ey lebleri mül | Isfahan | Ağır Aksak | _ |
Bir gonca gülün revnâkı parlar deheninde | Karcığar | Sengin Semâî | Mehmet Neş'et Bey |
Bir gölge ol beni peşinden koştur | Karcığar | Yürük Semâî | _ |
Çeşmânı o mehveşin elâdır | Karcığar | Semâî | Abdülbâki Baykara (Şeyh) |
Hüsnüne etvâr-ı nâzın şan senin | Karcığar | Ağır Aksak | Reşid Mümtaz Paşa |
İhtirazla arz-ı hâl eyler gönül | Karcığar | Yürük Semâî | _ |
Yeter hicrân-ı nâzın gül-dudaktan müjdeler gelsin | Karcığar | Müsemmen | Şükrü Şenozan |
Aldatma ki aldanmış olursun emelinde | Kürdîli Hicazkâr | Sengin Semâî | _ |
Bir kendi gibi zâlimi sevmiş yanıyormuş | Kürdîli Hicazkâr | Sengin Semâî | Yaşar Şâdi Bey |
Esîrindir benim gönlüm | Kürdîli Hicazkâr | Müsemmen | Müftüoğlu Ahmed Hikmet |
Ey şûh-i ser-tâb ey dürr-i nâ-yâb | Kürdîli Hicazkâr | Semâî | Mahmut Celâleddin Paşa |
Gözlerim gözlerine hayrandır | Kürdîli Hicazkâr | Aksak | _ |
Gül gibi dolaşırsın herkesin ellerinde | Kürdîli Hicazkâr | . | _ |
Nazlandı bülbül güller sarardı | Kürdîli Hicazkâr | Semâî | _ |
Açmam açamam söyleyemem çünki derinde | Kürdîlî Hicazkâr | Semâî | Ahmet Refik Altınay |
Aman sâkî lûtfuna âmâdeyim | Mâhûr | Müsemmen | _ |
Dilde binbir emel vardır | Mâhûr | Curcuna | _ |
Aylar gibi doğdun da bu gönlümde Muallâ | Muhayyer | Aksak | Lem'î Atlı |
Gezdim yürüdüm dün gece hicrânımı yendim | Muhayyer | Sengin Semâî | Semih Mümtaz |
Gözlerim gözlerini seyre dalsın | Muhayyer | Düyek | _ |
Bin gül çıkarırdım sana kalbimdeki külden | Nihâvend | Sengin Semâî | Yaşar Nâbi Nayır |
Nedir a sevdiğim söyle bu hâlin | Nihâvend | Semâî | Lem'î Atlı |
Zevkin ne ise söyle hicâb eyleme benden | Nihâvend | Sengin Semâî | Nâmık Kemâl |
Yavru gül yanağını aşkın ateşi sandım | Nikrîz | Sofyan | _ |
Varsın gönül aşkınla harab olsun efendim | Nişâburek | Türk Aksağı | Vecdi Bingöl |
Bu zevk u safâ sahn-ı çemenzâre de kalmaz | Rast | Sengin Semâî | _ |
İncindi (Gücendi) biraz sözlerime münfail oldu | Rast | Türk Aksağı | _ |
Sâzın gibi sînem dahi bir nağme-zen'indir | Rast | Sofyan | Tevfik Sâmih Bey (Lâmî) |
Yok mu cânâ âşıka hiç şefkatin | Rast | Düyek | _ |
Kalbimin görmek dilersen bir dem-i mes'udunu | Segâh | Müsemmen | Fâik Bey |
Andıkça geçen günleri hasretle derinden | Sultânî Yegâh | Sofyan | _ |
Gönlüm sevdi şimdi bir yâr | Sultânî Yegâh | Türk Aksağı | Lem'î Atlı |
Târ-ı kalbim inliyor mızrabı vurdukça nigâr | Sûzidil | Semâî | Ethem Bey (Taşlızâde) |
Yeter hicranlı sözler geçtim ümmîd-i visâlinden | Sûznâk | Aksak | _ |
Amâde iken bâde ile dopdolu bir câm | Şedaraban | Sengin Semâî | Râif Bey(Hâfız) |
İydini tebrik için ey gül-izâr | Şedaraban | Ağır Aksak | Avram Naum |
Dün kahkahalar yükseliyorken evinizden | Şevkefzâ | Yürük Semâî | Yahyâ Kemâl Beyatlı |
Şikâyet etme cânânım bu hicrâna sebep sensin | Şevkefzâ | Aksak | _ |
Her subh u mesâ inlese sînemde Kemânîm | Tâhir Bûselik | Sengin Semâî | _ |
Akşam güneşi pembeliği vardı yüzünde | Uşşâk | Curcuna | _ |
Bir çift göz olup gönlüme bir hamlede aktın | Uşşâk | Sengin Semâî | Hamid Refik Bey |
Bir handene meftûn olan âşıkları kandır | Uşşâk | Yürük Semâî | Hüseyin Rifat Işıl |
Bu imtidâd-ı cevre-ki bahtın şitâbı var | Uşşâk | Düyek | Nedîm |
Gösterirken rûy-i zerdim derd-i mâfibâlimi | Uşşâk | Ağır Aksak | _ |
Günler geçiyor gönlümün ezvâkı tükendi | Uşşâk | Aksak | Kâzım Ömer Bey |
Hâlâ yanıyor leblerinin âteşi lebde | Uşşâk | Türk Aksağı | _ |
Neler çektim neler cânân elinden | Uşşâk | Müsemmen | _ |
Rûhumda buldum vecd-i visâli | Uşşâk | Türk Aksağı | Nigâr Hanım (Kemânî) |
Seni arzu(eder bu/ediyor) dîdelerim | Uşşâk | Aksak | Hüseyin Avni Bey(Yenişehir'li) |
Siyah ebrûlerin durûben çatma | Uşşâk | Aksak | Kul Mehmet |
Ümîdim söndü (öldü) artık sevmeyen bir kalp için yandım | Uşşâk | Aksak | Mustafa Nâfiz Irmak |
Var mıdır takrîre hâcet derd-i mâfibâlimi | Uşşâk | Ağır Aksak | _ |
Yaşamıştım ne güzel bezminde cemâlinle senin | Uşşâk | Aksak | _ |