Malatyalı Fahri Kayahan (1914-1969)

Malatyalı Fahri Kayahan (1914-1969)

 

Fahri Kayahan, 1914 yılında Malatya’nın Gaffar Ağa sülalesinin oğlu olarak dünyaya geldi. Ailenin kız çocuğu Makbule 11 yaşında yakalandığı ateşli hastalıkla mücadele edemedi ve hayata gözlerini yumdu. Ailenin tek çocuğu olarak kalan Fahri büyük bir özenle yetiştirilir. Babasının manifaturacı dükkânında çalışan Fahri, 17 yaşına bastığı dönemde Malatya'nın ileri gelen ailelerinden Hamikoğlu Hacı Ağa'nın büyük kızı Fahriye ile evlendirildi. Süeda adında kızları oldu. 

1935 yılında Fahri, karısını ve kızını alarak, kayınpederi Hamikoğlu Hacı Ağa'nın Kozkökü Camii civarındaki konağına yerleşti. Kayınpederi Hacı Ağa Musikiye düşkündü. Zaman zaman Keman çalmakta, damadı Fahri ile meşk ederdi.  Fahri’nin sesinin güzelliği yanında yakışıklı ve güzel giyinmesini bilen kişiydi. Arkadaşları Fahriye Hanım’a: “Böyle yakışıklı bir erkeğim olsa dışarıya bırakmam” gibi laflarla beynine giriyorlardı.

 

Bir akşam Fahri arkadaşları ile buluşmak için evde hazırlık yapıyordu. Tıraşını olmuş ve şık giyimiyle onu gören Fahriye Hanım hemen kapıyı içerden kilitler dışarıya çıkmasını engellemek ister ve münakaşa ederken Fahri korkutmak amacıyla gösterdiği Amerikan silahından çıkan kaza kurşunu ile eşi Fahriye’yi öldürür.

 

Kayınpeder Hamikoğlu Hacı Ağa davacı olmadı, kızının intihar ettiğini beyan etti. Yalnız; "Bizimkiler bu oğlanı vururlar, Malatya'yı terk etsinler!" dedi.

 

Fahri Kayahan eşini kaybetmenin derin acısına dayanamaz. Bu olay karşısında iki yaşındaki kızı ile annesi ve babasını da alarak Malatya’yı terk eder; İstanbul’a gelir. Bu talihsiz kaza onun hayatının kırılma noktası olmuştur. Kendisini İstanbul’un usta müzisyenlerinin ve bestekârlarının arasında bulur. Selahattin Pınar, Artaki Candan gibi ünlü isimlerle tanışır. O yıllarda İstanbul’un canlı müzik merkezleri konumunda olan Borsa Kıraathanesi’nde Belvü Çay Bahçesi’nde tamburu ve sesiyle başarılı programlar yapar. Artık Fahri Kayahan; “Malatyalı Fahri” diye tanınmaktadır.

 

Malatyalı Fahri Kayahan adıyla ünlenecek onlarca plağa sesinin ve sazının nağmelerini kaydettirecektir. Ancak bu fazlasıyla hassas mizacı kendisine her zaman ağır faturalar çıkarmıştır. Bilhassa hayatının son döneminde yaşadığı talihsiz olay karşısında dayanma gücünü yitirmiştir.

 

1969 yılının ilk yarısında, Galatasaray Kalyoncu Kulluk’ta Ömer İnönü’ye ait bir evde oturmaktadır. Gece yarısı eve döndüğünde evinin soyulduğunu görür. Bütün plakları, elbiseleri, kıymetli özel eşyaları, evinde ne varsa almışlar. Olay karşısında şok geçiren Kayahan hastaneye kaldırılır. Çilelerle ve sıkıntılarla dolu bir yaşamın ardından yaşanan bu olay karşısında vücudu ve gönlü dirençsiz kalmıştır. Yaklaşık bir ay hastanede yatar. Doktorların olağanüstü çabalarına rağmen kurtarılamayarak 22 Nisan 1969 Salı günü yaşama veda eder. Zincirlikuyu Mezarlığı’nda defnedilmiştir.

 

Sarı Kurdelem Sarı

1937 yılında Atatürk Dolmabahçe Sarayı'nın denize bakan balkonunda sabah kahvesini içiyor. Yağız bir kayıkçı, kürekleri aheste aheste çekerek sarayın önünden geçiyor. Bu bahar havası, içindeki aşk ve hasret hislerini kımıldatmış. Yanık yanık, hazin hazin bir şarkı okuyor;

 

“Sarı kurdelem sarı

Dağlara saldım yari

Dağlar kurbanın olam

Tez gönder nazlı yari

Yandım hey vallah yandım esmerim

Ben esmeri badem ile fıstık ile beslerim”

 

Ve Atatürk bu melankolik melodinin tesirinden dakikalarca kurtulamıyor. O akşam Safiye Ayla'ya;

 

“Bu sabah, balkonda kahve içerken bir sandalcının ‘Sarı kurdelem’ diye tutturduğu şarkıyı dinledim, melodi çok hoşuma gitti. Bu şarkının sahibini tanıyor musun?” diyor.

 

Safiye Ayla tanımadığını söylüyor ve bu şarkıyı o gece üç defa tekrar ettikten sonra Selahattin Pınar'a soruyor;

 

“Bu şarkının bestekârı kimdir?”  Pınar:

 

“Fahri, adında bir genç paşam” Atatürk, şarkının bestekârını örgenince mutlu bir şekilde Pınar’a dönerek:

 

“O halde bestekârından da dinleyelim bu şarkıyı” diyor. Saraya davet edilmesi için talimat veriliyor.

 

Fahri Bey o zamanlarda Taksim Bahçesinde çalışıyor. Gece seansından sonra Cağaloğlu'ndaki pansiyonuna dönüyor. Tam dinlenmeye başladığında kapıya vurulan şiddetli darbelerle birden uyanır ve:

 “Kim o?” diye seslenir. Kapıdan gelen cevap sertti:

 

“Polis. Kapıyı aç”.

 

İçine birden bir korku girdi. Saat gecenin iki buçuğu. Gecenin bu saatinde polisin kapısına dayanmasını icap ettiren ne suç işlemişti. Yoksa bir iftiraya mı kurban gidiyordu. Bir anda zihninden birçok kötü ihtimaller geçmişti. Korku yüreğimi sardı. Kapıyı açtı. Bir polis:

 

“Giyin benimle gel” deyince yapacak bir şey yoktu Giyindi ve polise ısrarla sordu fakat polisten yanıt alamadı.Nereye götürüldüğünü ve suçunu bilmeden polis motorunun arkasında Dolma bahçe Sarayı’nın önünde kendini bulur. Motosiklet durduğu zaman polis:

 

“Çok mu korktun?” diye sırtını okşadı ve ilave etti: “Şaka yaptım. Haydi, bakalım, doğru Atatürk'ün huzuruna, seni istemiş. Hayırdır inşallah.”

 

Fahri Kayahan, Atatürk'ün huzuruna giriyor, ellerine sarılıp öpüyor. Kendisine saz heyeti arasında yer gösteriliyor. Nubar Tekyay, Şükrü Tunar Necati Tokyay, Selahattin Pınar, Safiye Ayla oradadır. Masanın üzeri fındık, fıstık, badem doludur. Atatürk:

 

“Haydi! İşte fıstık, işte badem. Başla bakalım” diyor.

 

Üstatlar çalmaya başlıyor Fahri Kayahan, bir yandan Ata’nın karşısında söylemenin heyecanını yenmeye çalışıyor. Başlıyor yanık sesi ile şarkıyı söylemeye ve Kayahan, şarkısı: “Ben esmeri badem ile fıstık ile beslerim” diye bitirince Atatürk mırıldanıyor:

 

“Ben olsam kaymakla beslerim” diyor.

 

Malatyalı Fahri, Sarı kurdele'nin bir hikâyesinden bahsederler;

 

“Evet. Hazin bir aşk macerasıdır bu. Merhum eşimle mektep sıralarında sevişmiştik. Sarı kurdele takardı saçlarına. Hazin ve uzun bir macera.”  devamını getirmediği söylenir.

 

1940´lı yılların yükselen değerlerinden biri de ses sanatkârlarının film çevirmesidir. Müzeyyen Senar ile Kerem ile Aslı, Suzan Yakar ile Saz ve Caz filmlerinde oyuncu olarak rol aldı. 60 civarında olan senaryo yazdı bazıları şunlardır; Sarı Kordela, Şirvan ile Abuzer, Ezo Gelin, Bülbül, Öldüren Yumruk, Gümüş Kırbaç, Perçemli Aslan, Yıldızlardan Gelen Dilber, Sokak Rakkasesidir. (Sadun Yaver, Kültür bakanlığı Yayınları, Adnan Işık, www.malatyahaber.com/haberler, Suat Yener, Şarkıların gözyaşları S: 205)

Hazırlayan: Suat Yener

Lütfen kaynak göstererek kullanın.