Şekerci Cemil Bey (1867-1928)

Şekerci Cemil Bey (1867-1928)

Şekerci Cemil Bey 1867 yılında İstanbul’un Şehzadebaşı semtinde dünyaya geldi. Şehzade Camii’nin başimamı Hasan Tahir Efendi’nin üç oğlunun ortancasıdır. Babası, Cemil Bey’in hafız olmasını istemiş, bu sebeple erken yaşlarında hıfza başlatmıştı. Cemil Bey, babasını on üç yaşında iken kaybetti. Böylece bu sıralarda bir yıl süreyle bedestende bir şekerci yanına çırak olarak çalıştı. Daha sonra Şehzade Camii’nin karşısında bir şekerci dükkânı alarak “Şekerci” lakabını aldı ve ölünceye kadar bu mesleği bırakmadı.

 İlk musiki derslerine on dört yaşlarında, Mâbeyinci Basri Bey’den başladı. Dört buçuk yıl süren bu derslerden sonra hem repertuarını genişletti, hem de ud çalmasını öğrendi. Daha yirmi yaşlarında iken, “İstanbul’un iyi ud çalanlarından bir de Şekerci Hâfız Cemil Bey var” deniyordu. Kısa sürede elde ettiği ünü sayesinde ve çok güzel bir sese sahip olduğundan, on altı yaşında iken Mediha Sultan’a imam oldu. Bu sıralarda ünlü hanende Enderûni Ali Bey’i tanıdı. Türk Musikisi’nin bu büyük ustasından, musiki sanatımızın en güç konularından biri olan şed yollarını ve makamları öğrendi.

Ud çalmadaki ustalığı, hanendeliği, musikiye ait bilgisi ve bestelediği eserlerle padişahın dikkatini çekti. Otuz bir yaşında olduğu halde 1898 yılında Sultan Hamit’in emri ile hanende, sazende ve muallim olarak Muzika-i Humayûn’a alındı.

Bu görevini sürdürürken de üst düzeydeki ailelere musiki derslerine gitmiş, asıl mesleği olan şekerciliği bırakmamıştı. Muzika-i Humayûn’da onüç yıl çalıştıktan sonra kendi isteği ile 1911 yılında emekli oldu. 

Hıdiv Abbas Paşa’nın davetlisi olarak üç ay için Kahire’ye gitti. Kısa süre için gittiği Mısır’da on altı yıl kaldı; Mısır sarayında mûsiki öğretmenliği yaptı. Bu ülkede çok saygı gördü; hayli öğrenci yetiştirdi; Türk Musikisi’nin tanınmasına ve yaygınlaşmasına yardımcı oldu. Orada da şekerciliği bırakmadı.  

Musiki edebiyatımızda Hafız Cemil Bey, Şekerci Cemil Bey gibi isimlerle tanınan sanatkâr, İstanbul’da iken Bektaşi Nuri Efendi’nin kızı ile evlenmiş ve bu evlilikten yedi çocuğu dünyaya gelmişti. Bunların üçü küçük yaşlarında öldüler. Diğer dört çocuğu baba mesleğini sürdürmüşlerdir. 16 Kasım 1928 tarihinde Kahire’de öldü ve orada toprağa verildi. 

Kısa boylu, güzel yüzlü, esmer, kısa sakallı, uysal ve iyi huylu bir kimseydi. Musika-i Humayûn’da üniforma ile gezer, özel saz topluluklarına katılır, konaklara ve bayilere ud ustalığına giderdi. Şekerci Cemil Bey bir şarkı bestekârıdır. “Sultani-i Cedid” makamını düzenlemiş, aynı makamdan peşrev ve saz semaisi bestelemiştir. Türk musikisinde mürekkep makamdır. Şeddi Araban ve Ferhanuma makamlarının karışımından oluşmuştur. Cemil Bey’in üç eserinden başka kullanılmamıştır. (Yılmaz Öztuna, Müzik Ansiklopedik Sözlük C:1 S: 182)

İstanbul’da başladığı bestekârlığa Kahire’de de devam etti; orada on altı eser besteledi. Şarkılarında genel olarak insanı okşayan, saran bir yumuşaklık, bir içlilik vardır. Makamlarımızın karakter ve estetiğini pek güzel anlamış, şarkılarda kullanılan ritimleri, melodik kuruluş ve prozodi yönlerini ustalıkla bağdaştırmıştır. Hicaz makamında bestelediği ve Recaizade Ekrem’in sözlerini yazdığı Ağır Aksak şarkı en güzel örneğidir. 

Bir nigâh et ne olur hâlime ey gonca dehen

Göz göz oldu yüreğim gözlerinin derdinden

Niye baktım, niye gördüm, niye sevdim seni ben

Göz göz oldu yüreğim gözlerinin derdinden

Ud çaldığı için saz musikimize ait birkaç peşrev ve saz semâisi bestelemiştir. Bir peşrev, dört saz semaisi ile kırk kadar şarkısı biliniyor.

Oğlu Nureddin Cemil Sangan 1900 yılında Şehzadebaşı’nda doğdu. Babasını çevresinde ilk musiki terbiyesini aldı; mûsikimizin teknik yönlerini babasından öğrendi. Daha sonra kendi kendine çalışarak bilgisini ilerletti. Birçok eski musikişinasımız gibi nota bilmezdi. Udi ve hanendeydi. Bilinen şarkılarının sayısı 35 kadardır. Bir bölümü de unutulmuştur. 937 senesinde İstanbul'a geldikten sonra Kadıköy Muvakkithane Cad. N:25 te Mehmet Ali ve Nurettin Cemilzade Kardeşler adı altında şekerci dükkânı açmışlar, aynı caddede ikamet etmişlerdir.  Musiki çalışmalarını aralıksız devam eden Nurettin Bey ilk bestesini 1940 senesinde Suzinak makamında “Eylendi inamı vuslat nazlı yar” yapmıştır. 15 Aralık 1958 tarihinde İstanbul’da öldü.

Oğlu Nurettin Cemil Bey’in anlattığına göre; Bir akşam reji (tekel) komiseri Nuri Bey’in isteği üzerine udunu alıp davete gider. Cemil Bey’i aşağıda bir odaya alan hizmetçi Nuri Bey’e haber vermeyi unutur. O anda odada bırakılan tepsiden rakı şişesini alıp bardağa rakı doldurup içmeye başlar.

Biraz sonra canı sıkılmaya başlayınca udunu alıp çalamaya başlar. O esnada kapının önünden geçen evin hanımı durumu Nuri Bey’e haber verince, Nuri Bey derhal aşağı iner ve Cemil Bey’den özür dileyerek odasına çıkartır. Biraz muhabbetten sonra Nuri Bey Manzum şiirini uzatarak Cemil Bey’den bestelemesini istemiş. O sırada dışarı çıkmak ihtiyacını duyan bestekâr, tuvalete gitmiş ve bu şiirini Kürdîlihicazkâr makamımda besteleyerek uduyla Nuri Bey’e sunmuş. (Suat Yener, Şarkıların gözyaşları S: 68 - Dr. Nazmi Özalp , Büyük Türk Musikisi Ansiklopedisi,Cilt:2, S:31)  

Gezer iken dağ başında

Bir kız gördüm genç yaşında

Yoktu hiç rastık kaşında

Sade gül vardı başında

 

Hazırlayan: Suat Yener

Lütfen kaynak göstermeden kullanmayın

 

Şekerci Cemil Bey Repertuarı

 İstedin de gönlümü verdim sana Bestenigâr Curcuna _
 Bir nigâh et ne olur hâlime ey gonce-dehen Hicaz Ağır Aksak Recâizâde Mahmut Ekrem
 Ne küstün bî-sebep öyle Hicaz Curcuna _
 Tıfl-ı nâ-kâmın acınmaz nâle vü feryâdına Hicaz Ağır Aksak _
 Lâyık mı sana bu dil-i sevdâ-zede yansın Hicazkâr Sengin Semâî _
 Sevdiğim âzâde-i hicrânınım Hicazkâr Ağır Aksak Kenan Bey
 Tarf-ı çemenzâre bakar ağlarım Hüseynî Curcuna _
 Dîde sebep hâlet-i dilsûzuma Hüzzâm Sengin Semâî Mahmut Şükrü Bey
 Ateş-i âlâm ile yandıkca gönlüm hânesi Karcığar Curcuna _
 Ey melâhat burcunun mehpâresi Kürdîli Hicazkâr Ağır Aksak _
 Gezer iken dağ başında Kürdîli Hicazkâr Curcuna _
 Kaybetti gönül hem-serini hayli zamandır Kürdîli Hicazkâr Sengin Semâî Şekerci Cemil Bey
 Mahmûr bakışı âşıka bin lûtfa bedeldir Kürdîli Hicazkâr Müsemmen Nâmık Kemâl
 Târ-ı zülfün beni etti meshûr Kürdîli Hicazkâr Aksak _
 Efganıma yârim aceb imdâd edecek mi Mâhûr Sengin Semâî Tahsin Bey (Doktor)
 Ezvâk-i cihan rü'yet-i rüyâ gibi geçti Nihâvend Curcuna _
 Şebâbet gitti de elden başımdan gitmiyor sevdâ Rast Curcuna _
 Ufkumda tulû eyle yine nûr u ziyâ saç Sabâ Aksak _
 Firkatine can dayanmaz Sûznâk Curcuna _
 Hâl-i dilimi şerh edemem kimseye eyvâh Sûznâk Sengin Semâî Mehmet Sâdi Bey
 Kaçma dîdemden aman ey gül-tenim Uşşâk Ağır Aksak Ahmet Râsim Bey
 Nâ-ümîd-i aşka doktor var mı tıbbın çâresi Uşşâk Ağır Aksak _