Tanburi İzak Efendi (1745-1814)

Tanburi İzak Efendi    (1745-1814)

Yahudi asıllı bir sanatkâr olan İzak’ın asıl adı İzak Fresko Romano’dur; 1745 yılında İstanbul’un Ortaköy semtinde doğdu. Musikimizde Zaharya’dan sonra yetişmiş en kudretli azınlık bestekârlarımızdan biridir. Musiki âlemimizde İzak veya Tanburi İzak adı ile bilinir. Son devre ait bazı nota mecmualarında onun eserlerinin baş tarafına geçirilmiş olan (baytar) sözü (paytan) kelimesinden bozmadır. Paytan, singoglarda hanendelik edenlere verilen isimdir.

 

İzak’da sinagoglarda hanendelik edermiş. İzak bir icracı olarak Sinekemani ve Tamburla meşgul olmuş; fakat o sıralarda Romanya’dan İstanbul’a gelen meşhur Kemani Miron’u dinledikten sonra bir daha bu sazı eline almamış yalnız tamburla uğraşmıştır.

 

III. Selim zamanında saraya giren İzak, uzun müddet padişahın tambur hocalığını yapmış. Sarayda icra edilen küme fasıllarına tamburu ile katılmış ve Enderun’da hocalık yapmıştır.

 

III. Selim, İzak’a fevkalâde saygı ve sevgi gösterir, huzuruna girdiği zaman ayağa kalkarmış. İzak, amcası gibi musikişinas olan II. Mahmut zamanında da yedi sekiz sene yaşadıktan sonra tahminen 1814 yılında ölmüştür.

 

Tambur çalmasını kimlerden öğrendiğini bilmiyoruz. İleri sürülen tahminlere göre Tamburi Anjel ve Musi’den ders almıştır. O zamanki sanat anlayışı çerçevesinde üstün bir icra tarzı elde ederek başarılı bir sanatkâr olduğu anlaşılıyor.

Tambur çalış tavrı, nağmeleri mümkün olduğu kadar az mızrap vuruşu ile icra etmek, yapısı derin ve geniş bir tekne ile uzun bir saptan ibaret olan bu sazın çelik ve pirinç tellerinden çıkan akis ve taninini mızrap vuruşları arasında kaybetmemek esasına dayanırmış.

Rivayete nazaran tambur tavrını bu saza en yakışan bir tarzda tatbik eden İzak’dır.  

 

İzak hayatının en verimli yıllarını Sultan III. Selim saltanat döneminde yaşadı. Yukarıda da belirttiğimiz gibi himaye edildi ve her eseri için büyük ihsanlar aldı. Isfahan makamındaki peşrevini padişaha sunuşunda ise bir tambur teknesi dolusu altın ve gümüş para aldığı söylenir; “O bir bestekâr olarak saz ve söz musikimize ait muhtelif makam, şekil ve usullerde bir çok eser bestelemiştir. Peşrevlerinin çoğunu bir devri seksen sekiz vuruş olan darb-ı fetih usûlü ile bestelemiştir. Birbirine lüzumundan fazla uzun mükerrer melodik cümle ve devirlerle bağlanmış olan bu eserler çok külfetli ve tasannua boğulmuştur”

 

İzak’ın peşrevleri arasında en meşhur Isfahan, Gülizar ve Bayati peşrevleridir. Saz Semaileri daha güzel ve derli toplu eserlerdir. Onun bestekârlık kabiliyet ve kudreti daha ziyade sözlü eserlerinde görülür. Bilhassa samimi, külfetsiz bir melodi zenginliği ve kudretli bir ritim, ahenk ve zevki ile bestelemiş, olduğu bu eserler, klâsik musiki repertuvarımızda daima ebedi kalacaktır

 

Sözlü eserlerinin en ünlüleri Gülizar makamındaki iki beste, ağır ve yürük semailerle şedd-i araban makamındaki beste ve yürük Semai’dir. Şedd-i araban takımını Sadullâh Ağa ile birlikte besteleyerek Sultan III. Selim’e sunmuştur. Sadullâh Ağa’nın bu makamdaki ağır hareketli bir ritimle bestelemiş olduğu I.beste ve Ağır Semai’sine göre, İzak’ın II. beste ve Yürük Semai’si daha hareketli bir ritimle bestelenmiştir. Uzun yıllar unutulan bu takım 1908’de İkinci Meşrutiyet’in ilânından sonra düzenlenen bir konser için ünlü hanende Karşıyarık Hüsameddin Bey tarafından ortaya çıkarılmış, Tamburi Cemil Bey ise Peşrev ve Saz Semaisi’ni bestelemiştir.

 

İzak, Tambur’da Sultan III. Selim’den başka iki çırak daha yetiştirdi. Bunlardan biri Zeki Mehmet Ağa, diğeri ise Samatyalı Kuyumcu Oskiyan Efendi’dir. Zeki Mehmed Ağa tanbur öğretmekte ve öğrenci yetiştirmekte titiz ve isteksiz olduğundan, İzak tavrının Dr.Suphi Ezgi’ye kadar gelmesine Oskiyan Efendi sebep olmuştur. Kozyatağı Rifâi şeyhi Halim Efendi İzak’ın bu öğrencisinden eski tanbur icrasını öğrenerek Ezgi’ye aktarmıştır. Adı çok yaygınlaşmış bir öğrencisi de Tanburi Mehmed Ağa’dır. (www.eksd.org.tr/bestecilerimiz/tanburi_izak_efendi.php, Yılmaz Öztuna, Müzik Ansiklopedik Sözlük C: ! S:191)

 

Nota kullanılmadığı için çok eseri unutulmuştur. Günümüze 37 peşrev, 28 saz semaisi, 5 beste, 1 ağır semai, 3 yürük semaisi gelebilmiştir. Günümüze ulaşan bazı sözlü eserlerinin başında Gülizar makamında bestelediği:

 

Beste-i zencîr-i zülfündür gönül ey dil-rübâ

Kıl terahhum âşık-ı meftûnuna ey meh-lika

Dil harâb olmaktadır arzû-yi vaslınla senin

Nâ-ümmîd etme kerem kıl bendene ey pür-cefâ

“Gönül, saçlarının kıvrımlarına bağlıdır, ey gönül avcısı!

Sihirlenmiş âşıkına merhamet et, ey ay yüzlü sevgili.

Gönül, sana kavuşmak arzusuyla harap olmaktadır.

Beni ümitsizliğe düşürme, kölene biraz da lütufkâr ol, ey cefa dolu güzel”

 

Az kullanılan makamlara önem veren İzak’ın Gülizar Yürük Semai şarkısı:

 

Bileydi derd-i derûnum o fitne-cû dilber

O bî-vefâ-yı sitem-ger o müşk-bû dilber

Sirişk-i çeşmimi görse felek olur giryân

Figan ki bilmedi hâlim o lâle-rû dilber                                                   

“O fitneci dilber, eğer kalbimdeki derdi bilseydi…

O vefasız, sitemci, mis kokulu dilber…

Gözyaşlarımı görse felek dahi ağlardı.

Feryat ki halimi bilmedi o lâle yüzlü dilber.”

 

Gülizar ve Isfahan bestelere önem vermesi ile tanınmıştır. Bazı eserleri:

“Bir hoş hıram taze civan aldı gönlümüz”      Gülizar               Aksak Semai

“Ey nesim-i seheri canda yerin var senin”     Isfahan               Yürük Semai

”Gah anıp gamzen senin feryad ü efgan eylerim”           Isfahan                    Çenber(Ağır)

Hazırlayan: Suat Yener