Çok sürmedi geçti tarab-ı şevk-i baharım Hikayesi

Makam: Bestenigar

Bestekar: Hafız Hüsnü Efendi (Enderuni)

Sanatçı: Cevdet Bolvadin

Güftekar: Ahmet Rasim Bey

Usül: Aksak

Çok sürmedi geçti tarab-ı şevk-i baharım Hikayesi

Neyzen Burhanettin Ökte'nin kaleminden Ahmet Rasim Bey'in anısından alınmıştır.

Gece yarısına doğru Selat'ın meyhanesinin havası bir başka olur.

" Meyhane mukassi görünür taşradan amma

Bir başka ferah, başka letafet var içinde" diye beyhude söylenmemiş.

Ahmet Rasim’in deyimiyle küpün dibindeki barba şehla bakar, piri mugan garson diyen Rıza Tevfik'in nefesinde etmek için rakı ruh olur. Dostun sohbeti candır.

 "Dün gece ye'sile kendimden geçtim

Teselli aradım meyhanelerde

Baht-ı dün elinden bir dolu içtim

O neşe kalmamış peymanelerde" 

İşte böyle bir gece idi ki sokaklarda yağmurların ağlaştıklarını, polis düdüklerine bekçi sopalarının cevap verdiğini, saatin alaturka sekizi vurduğunu dinliyorduk ki bir kanun zabiti üstadın başucuna dikildi;" Zatıâlilerini Merkez Komutanlığına götürmekle memurum" dedi.

 Üstat, o günlerde yazdıklarını gözünün önünden bir film şeridi gibi geçirir.  Kalemi keskindi ama o günlerde şüpheli bir şey yazmamıştı.  O halde zabıta niye başına dikilmişti ve merkez komutanı Sadettin Paşa acaba kendini niye aratıyordu? Soğuk soğuk terlemeye başladı.

 Üstat, Dışarıda bir kânunuevvel gecesinin yarısı, rüzgârlı, uğultulu, tenha ve titrek kararıp gidiyordu.”

Zabit bir fayton çağırdı. Üstat çaresizdi gidecekti. Şemsiyesini kapatıp, bir köşeye suçlu suçlu büzüldü. Saraya gidene kadar aklından türlü türlü senaryolar geçti. Acaba son günlerde iktidar için farkında olmadan bir şeyler mi yazmıştı diye düşündü durdu. Saray’a gelince çok bekletmediler. Fesini, gözlüğümü düzelti, kılık kıyafetini gözden geçirdi. Telaşlı bir şekilde paşanın huzuruna çıktı. Paşa'nın gözleri kıpkırmızı idi:

"Sizi rahatsız ettik Rasim Beyefendi" deyince oh be dedi içi biraz ferahladı. Paşa:"Başımıza geleni sormayın. Bestenigâr Kalfa sizlere ömür" deyince Ahmet Rasim başını öne eğdi üzgün bir tavırla:

“Cenabı Hak ömrü devletlerini ziyade buyursun” duasını mırıldandı. Paşa devam etti:

“Şimdi zatıâlilerinizden rica ederim. Hale bir münasip güfte buyurun” dedi.

 Ahmet Rasim: "Ferman efendimizindir" dedi.

 Dışarı çıktı yan odaya aldılar. Birde ne görsün ki! Hafız Hüsnü'de orada değil mi? Onu da çalyaka almış getirmişler ki güfteyle beste iyi olsun diye. Üstat oturdu, korku ile kederin, mesti ile hoş varlığın, olduğu ortamda hemen Çok sürmedi geçti tarab-ı şevk-i baharım” sözleriyle başlayan güfteyi yazdı.

Hafız Hüsnü, bu güzel güftenin bestesini Bestenigâr makamında yaptı. Geçtiler Paşa'nın karşısına önce Ahmet Rasim güfteyi okudu. Paşa hıçkırarak ağlamaya başladı. Hafız Hüsnü besteyi terennüm etti ve ağladı.

 

Paşanın yanından dışarı çıktıktan sonra Ahmet Rasim ve Hafız Hüsnü’ye yirmişer altın ihsan geldi.

Çok sürmedi geçti tarab-ı şevk-i baharım

Soldu emelim, goncalarım reng-i  izarım

Bir bülbül-i  raksan-ı  tarab-nak idim amma

Bilmem ki neden terk-i hava ettin hezarım

Bu nağme-i dilsuz-u gamım düştü araka

Ben böyle gönüller yakıcı Bestenigâr’ım

 “Mutlulukla dolu baharım çok sürmedi

Soldu emelim gonca rengindeki yanağım

Bir bülbül gibi raks eden neşeli (şen) idim ama

Bilmem ki neden terk etti beni bülbülüm?

Gönül yakan derdim bu nağme ile düştü çukura

Ben böyle gönüller yakıcı Bestenigâr’ım”

Bestenigâr Kalfa, Sadettin Paşa'nın Konağı’da cariyelere musiki eğimi vermekle görevliydi.  Paşa’nın konağı zamanın musiki akademisi idi. Hatta Sultan Hamit'e raks için, saz ve söz için burada Çerkeş kızları talim ve terbiye edilirdi.

Bestenigâr Kalfa, Paşa’nın sazının baş sazendesiydi. Çok güzel sesi vardı. Ahmet Rasim onun için: “ O ne ses di ki; Kemençe gibi bir ses ki kemençenin perdelerinde bile zor bulunurdu” diyor.  Genç yaşta tutulduğu verem illetinden kurtulamadı ve hayata veda etti.