Geçti zahm-ı tîr-i hicrin

Makam: Kürdîlihicazkâr

Bestekar: Hacı Arif Bey

Sanatçı: Çiğdem Yarkın

Güftekar: Esad Efendi

Usül: Ağır Aksak

Geçti zahm-ı tîr-i hicrin

Hacı Arif Bey’den 8 yaş büyük olan Sultan Abdülmecit, Arif'i huzuruna çağırdı ve onu dinledi.

 

"Hayatımda böyle ses dinlemedim" diyen padişah, yüksek bir maaşla "Saray hanendeleri" arasına alınmasını ferman etti.

 

Muzika-i Humayun kurulduğu dönemde Abdülmecit Han, Arif Bey'e Saray'da büyük yakınlık gösterdi ve onu kurenalık (mabeyinci) rütbesine kadar yükseltti, o zaman mabeyinci olanlara "Bey"  sıfatı verildiği için, küçük Arif artık " Arif Bey " olmuştu.

 

Mabeyinci, padişahın devlet işleri ve hükümetle olan ilişkisini düzenlenmesinde hizmet verirdi. Sadece padişahtan emir alırdı. Sadrazam dâhil hiç kimse yanında mabeyinci olmadan padişahla görüşemezdi. Saray dışında mabeyinci çok itibarlı bir adamdı. Zira padişahla her gün yüz yüze gelen, mahremiyetine giren, yanında bulunan ve onunla konuşan kişi olmuştu. İşte Arif Bey’in ayak bastığı dünya böyle âlemdi.

 

Sarayın Muzika-i Hümayun denilen bölümünde beş yüzden fazla kadın musiki eğitimi alıyordu. Kabiliyetli cariyelere musiki öğretilir, okurlar ve çalarlardı. Kızlardan oluşan ince ses ve bando takımı vardı. Saray dışından hocalar, müderrisler ve muallimler getirilirdi. Osmanlı hareminde yüz örtülmezdi. İstinasız tüm kadınların yüzü açıktı. Saçların büyük bir kısmı görünür, etekler yerlere kadar uzun ve şeffaftır. Hocalar yaşlı ve bilgili kişilerden seçilirdi. Zira bu durum musiki için geçerli değildi. Musiki hocaları ilmiyle seçilirdi.

 

Arif Bey, mabeyincilik ve saray hanendeliği yanında Muzika-i Hümayun’da musiki hocası olarak tayin edildi. 20 yaşında sesi güzel ve yakışıklı hocanın Harem’e girmesi cariyeler arasında heyecan yaratmıştı.

 

Muzika-i Hümayun’daki cariyelerin tamamı Kafkas asıllı ve bunlarda önemli bölümü Çerkes’tir. İstanbul ve çevresinde oturan Kafkas ve Çerkes aileler küçük yaşta kızlarını Saraya verirlerdi. Bunlar Saray hizmetkârı olarak yetiştirilirdi. Daha sonra en az 7 yıl Saray hizmetinde bulunmaları mecburdur.

7 yıl sonra yüksek devlet görevlisi veya oğlu ile zengin çeyiz verilerek evlendirilirdi. Bunlara halk “Saraylı Hanım” derdi.

 

İşte böyle bir ortamda Arif Bey meşke başladı. Cariyeler çocukluktan yeni çıkmış ve musiki eğitimi alıyordu.  İçlerinde 15 yaşında Çerkes asıllı “Çeşm-i Dilber” adında kız da vardı. Çok güzel olması dolayısıyla padişaha eş olarak hazırlanıyordu. İşte ne olduysa bundan sonra oldu. Arif Bey, Çeşmi Dilber’e gönlünü kaptırdı ve Arif Bey’in gönül serüveni başlıyordu. Arif Bey,

 

Çeşm-i Dilber’ in aşkıyla tutuştuğu günlerde Kürdîlihicazkâr adında yeni bir makam terkip etmişti. Bugün dahi en çok sevilen ve kullanılan makamlarımızdan olan Kürdîlihicazkâr’ın ilk eserinin sözleri Es’ad Efendi’ ye aittir:

 

Geçti zahm-ı tîr-i hicrin, tâ dil-i nâşâdıma,

Merhamet ey gamze-i câdû, yetiş imdâdıma,

Öyle bî-hûş eyledin âzâr ile kim tâbımı,

 

“Bir ok yarası gibi geçti, kederli gönlümü sana verdiğimden beri

Merhamet eyle güzel gamzeli, yetiş imdadıma

 

Öyle bir aldın ki aklımı, tükettin takadımı”

 

Çok kısa zamanda Hacı Arif Bey ile Çeşm-i Dilber arasında ilişki başladı. Çeşm-i Dilber’in yedi yıllık mecburi hizmeti başlamak üzereydi.

 

Zira sarayın akıllı kadınları, Arif Bey ile cariyeyi evlendirerek bu skandala son verilmesini istediler. Padişah bu dedikodunun hemen kapanması için zengin çeyiz vererek âşıkları evlendirdi. Arif Bey’i ayda 60 altın maaş ve Taşlık’ta bir konak ihsan ederek saray hizmetinden çıkardı. Fakat Muzika-ı Hümayun’a ders vermesine izin çıktı.

 

 

Oysaki Çeşm-i Dilber, saraydaki cariyelere nispet olsun diye Arif Bey ile evlenme yolunu seçmişti ve eşini hiçbir gerçek bir aşkla sevmemişti. Günler geçtikçe hırçınlaştı.